Olur ya,
şöyle bir diyalog seni rahatsız edebilir:
“Nasılsın
canım?”
“İyiyim be
ağabeyim, sizi gördüm daha mutlu oldum!”
Başkaları bu
dostluk şaşaasında nefes almaktan hoşnut olabilir; onlara saygı duyarsın…
Sana gelince
abartılı yakın arkadaşlık kumaşında sahtelik tarazları gözüne batıyorsa elinden
ne gelir?
Dışarı
yansımasın istersin, sıkıntının…
Sonunda
oyundan düşersin…
∘∘∘
Ya canım-ciğerim
oyununun gönüllü oyuncusu olacaksın, ya da sana “yabani” diyecekler…
∘∘∘
Toplumun
kumaşı hassastır, insanlar arası candan sıcak ilişkiyle örülür, gibi absürd
argümanlar havada uçuşacaktır…
Yaptığın
yanlışın büyüklüğünü kafana sokabilmek için!
Hemen
anımsaman için bir destek görüş getireyim sana 17. Yüzyıldan:
La
Rochefoucauld’dan (ö. 1680), ünlü Fransız aforizmacı aristokrat,:
“İnsanlar
birbirlerini aldatmasalar, uzun süre bir arada yaşayamazlardı…”
∘∘∘
Ben
insanlardan ayrı kalamam, topluma bir şeyler vermek için yaşıyorum, diyorsan,
inanmayacaksın ama –hayatın cilvesi işte- onun ilk koşulu da tek başına kendine yeterli olmaktır…
İnanmazsan araştır
geçmişi, bak bakalım, imrendiğin kaç
kişi sıcak kanlı, insan aşığı, arkadaş canlısı, herkesle dost, sohbetten sohbete,
davetten davete, canım cicim, candan insan aurası yayarak yaşamış?
∘∘∘
Elbette işe
yarar insan olmayı garanti etmiyor, yabanilik (!);
Ama fabrika
ayarlarındaki saklı becerilerini merak ediyorsan, ortaya çıkarmak için en
azından “yabani” denmeyi haklı çıkaracak denli kendine zaman ayırmak zorundasın…
Hangisi daha
riskli?
Yabani
görülmek mi, yoksa kendine rastlamadan bu dünyadan çekip gitmek mi?
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder