Canlıların
birçok türü gibi insanlar da toplu halde yaşar.
Büyük
çıkmazdır bu insan için.
Kendini
unutur topluma benzemeye kalkarsın.
İzini
kaybetmiş insan ruhunu da kaybeder…
Olanların
farkında olmaman ruhunu kaybettiğindendir.
Aklın başına
geldiğinde –ki garantisi yoktur- zaman kaybetmiş olursun…
Ancak
pişmanlık için hiçbir durak geç değildir.
∘∘∘
Toplum
anne-babayla başlar…[1]
Kardeşlerle
boy atar…
Evlilikle
yürür…
Mahalleyle,
kasabayla, şehirle, ülkeyle, dünya ile içinden çıkılmaz labirente döner…
İzini
yitirdiğin bataklığa düşmüşsündür!
∘∘∘
Her insan
yeni bir görevdir:
Bataklıkta
izini sürmeye hükümlüdür…
İz sürmeyi
ayakta kalmakla karıştırır çoğu…
Artık
zehirlenmiş, uyuşmuş, kaybetmiştir topluma karşı…
Ona
–topluma- bile yardım edemez duruma düşmüştür…
İstese de
elinden gelmediğini görecektir;
Oyunda
yenilmiştir.
Sürçer, renklerini
kaybeder, sıradanlaşır…
∘∘∘
İnsan
engelleriyle doğar:
Bencildir,
kusursuz olduğunu sanır, sağ kalmaya programlıdır…
Duygu dediği,
içindeki otomatik pilotun elindedir…
Toplumdan
hiç yardım alamaz, tersine eğitimle bencilliği ve duyguları pompalanır…
Bencilliğinin
ve uyanıklığının belgesidir çoğu kez diploma…
Toplumun
ruhu ve eğitimin nefesi, kendi izini sürme coşkusunu zincirlemek üzere tasarlanmıştır…
Kurtuluşun
olacaksa topluma ve –çoklukla- eğitime karşın olacaktır…
∘∘∘
“İnsan
durumundan yakınır, aklından şikâyet etmezmiş…”
“Dünyayı yöneten insanın yaradılışı ve talih…”
sözüne doğru yönde söylenmiş bir hayat mühendisliği düsturu diye bakıyorum…
Toplumun
projektörleri yerine kendi cılız ışığında mizacının izini sürmezsen hayatını
başkaları yönetecektir:
Oyun
sana çalışıyorsa mesele yok, değilse günün birinde adına çıkacak faturayı
beklemelisin!
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder