Çoklarından düşüyor da bunca
Görmüyor gelip geçenler
Eğilip alıyorum
Solgun bir gül oluyor dokununca
Behçet
Necatigil (ö. 1979)
Dili çarçur ettik gürültüye çevirdik…
Hem yazıda, hem konuşmada; hatta
şiirde…
Az konuşmayı ve yazmayı her zaman
bilgeliğe yakın buldum…
∘∘∘
Kabataş Lisesi'nde komşu sınıf “Behçet Necatigil” sınıfıydı…
Onu popüler yapan ilk şiirlerini yok
saydı… inkâr etti Necatigil –Bak: “Gizli Sevda...”
Bu irilikte entelektüel birim pek
alışılmış değildir!
Anlatı, hikâye etme, şiirlerini geride
bırakmış, aşmıştı; eksiltilmişti şiir dilini...
Ardından “Solgun Bir Gül Oluyor Dokununca”yı yazdı…
∘∘∘
Talât Halman (ö. 2014) onun için,
keşke şiirleri en iyi çevirmelere çevirttirsek de, dünyayı ondan mahrum etmesek,
derdi…
Bilmiyorum, Kabataş Lisesinde
okumakla övünen kaç dostumuzun başucunda var şiirleri…
Şiir kaçtı gitti hayatımızdan,
terketti bizi!
Dayanamadı!
∘∘∘
Biz de yaşamdan vazgeçtik!
Şiirsiz hayatı olabildiğince uzun
yaşayalım derdindeyiz!
Hâlâ insanı anlamaya
çalışacağımız tek kaynak şiir…
Hayat bilgisinin kaynağı…
∘∘∘
Alman filozof Heideger (ö. 1976),
şiiri –sanatı-, hayatın sırrını çözmenin
tekniği olarak görür…
Ozan Hölderlin’in (ö. 1843)
iki görüşüne gönderme yapar:
“Tehlikenin olduğu yerde, koruyucu güç de serpilip gelişir…”
Ve de...
“İnsan
yeryüzünde şairane oturur…”
Ardından fikrini söyler Heideger:
“Tehlikeye ne kadar yaklaşırsak, koruyucu güce giden yollar o kadar
parlak bir biçimde ışıldamaya başlar; biz de o kadar soruşturucu hale geliriz.
∘∘∘
Varlık’a –dünyaya- dil
aracılığıyla açılırız; varlık da bize gizini dil aracılığıyla açar…
Dili gürültüye çevirirsen dünyanı
karartırsın…
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder