Akıl yaşımız küçük henüz:
100 bin yıl…
Yazma yaşımız: 5 bin yıl.
Felsefe, matematik, tek tanrılı
din yaşımız: 2 500 yıl.
Kitap yaşımız: 500 yıl…
∘∘∘
Fizik devrimi –Newton (ö. 1727)- yaşımız:
325 yıl.
Sanayi devrimi, burjuva devrimi yaşımız:
250 yıl.
Görelilik devrimi –Einstein (ö.
1955): 100 yıl.
Tv ve bilgisayar yaşımız: 67 yıl.
Kişisel bilgisayar yaşımız: 30
yıl.
Küresel liberalizm yaşımız: 20
yıl.
∘∘∘
7 milyar insanız dünyada…
Bilgisayar, tv ve cep telefonu
kullanıyoruz…
Hiçbirimizin onları bulan
kuramlardan haberi yok…
Birkaç yüz fizikçi dışında, kara
cahiliz!
Onlar gibi düşünmeyi beceremiyoruz…
∘∘∘
Sade varlıkların sıradan hayatına
gelelim...
Becerebiliyor muyuz düşünmeyi?
Pek değil!
Bildiğimiz tek düşünme biçimi
neden-sonuç ilişkileriyle olanı, o da hayata uymuyor…
Ne kendi davranışlarımızı ne de
başkalarınınkini öngörebiliyoruz!
∘∘∘
Gündelik hayatta neden-sonuç oyunuyla
eğleniyoruz!
Nedeni kestiriyor,
sınayamadığımız halde onları doğru sanıyoruz…
Pembe beklentilerimize inanıyoruz…
Olmazsa, ya mazeret arıyor ya da
topu talihe atıyoruz!
∘∘∘
Ne bekliyoruz?
Ya, bazı biyologların[1] dediği gibi gün gelecek
fen, insanı açımlayacak, davranışlarını çözecek…
Ya da bir düşünürün[2] öngördüğü gibi, bir büyük
düşünür gelecek insana düşünmeyi öğretecek…
Cep telefonu gibi bir düşünme aleti elimizden düşmeyecek!
∘∘∘
Beklerken ne yaparız?
Anlama-duygulanma git-gel’leri
içinde kendinin ve dünyanın –diğer varlıkların- önünde açılmalarına izin ver…
Karanlığa çıkarsan önümüze iki
kapı açılır:
Biri, iyimserlik; karanlığa boş
verme, hüsranlara alışma!
İkincisi, kötümserlik;
Hırslanma, hız verme arayışlarına
kendini…
Bulduğun kadar umut, bulamadığın
kadar esaret…
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder