27 Şubat 2017 Pazartesi

Yabani Ot Sağduyuya Karşı





Ana akım hayattır sağduyu.

Aklın otobanı…

Benzeyince, sağduyulu olursun…

Ara yola sapınca yabani ot!
∘∘∘


Okulda paralı meslek seçmen, mezuniyette evlenmen;

İlk senede çocuğun olması, 5. senede yeni iş araman…

10. senede seri kavgalar…

Sağduyudur!

Ölünceye dek bir yastıkta kocamak, eski sağduyu;

10. sene boşanmak, yeni sağduyu!
∘∘∘


Sağduyu “organik bedendir”:

Organların içe kapalı birliği…

Hep varlıkta kalmak; 

Her şeye ve her canlıya karşın…

Bol tüketmek!
∘∘∘


Organsız beden” ise yabani ot…

Beden bedendir,

Tümüyle kendisidir

Ve organlara ihtiyacı yoktur.

Organizmalar bedenin düşmanıdır.

Organizma, kendi birliğine aşıktır; paylaşmaz!
∘∘∘


Sağduyuda çalışmak var…

Emeklilikte de!

Kendi başına kalmayı öğrenmedin!

Asosyallik, dedin!

Uzak zamanlar şimdi, yalnız olmak zor!
∘∘∘


Çoğunluk, sağduyu;

Azınlık, yabani ot…

Zevzeklik sağduyu;

Kendin yabani ot!

∘∘∘


26 Şubat 2017 Pazar

Bilim Eksiklidir Onu Şiir Tamamlar





Hak ediyor saygınlığı bilim.

Sayesinde doğayı laboratuvara sokmayı başardık, canlı cansız…

Egemen oldu insanlık(!), dağa taşa, can taşıyan her varlığa; insan dahil…
∘∘∘


İnsanlık dünyanın efendisi diye yazıyor kitaplar;

Ama insanlar tutsak hissediyor, çoğunluk…

İnsanlığın esiri!
∘∘∘


İnsan fen’e -bilime- teslim etmiş kendini; her alanda…

Var olanların bilgisini mi arıyorsun?

Doğru yerdesin…

Aman dersin yalnızca, kâr, bilgiyi sulandırıp kirletmesin!

Fen, diye, ekonomiyi, sosyalı, politikayı bilim gibi satmasın!
∘∘∘


Peki, doğru hayatın ne olduğunu fen bilir mi?

Bilmez!

Neden, çok mu önemsiz hayat?
∘∘∘


Fen, ‘var olanların bilgisini’ arar; gözlemle, akıl yürütmeyle, sınayarak…

‘Varlığın bilgisinin’ peşinde değildir…
∘∘∘


“Var olanların ‘olmasının’” anlamıdır, varlık bilgisi…

Örneğin insanın sevinçli olmasının, yaşama katlanamaz olmasının, kendini unutmuş olmasının…

Bilim uyanıklık etmiş konu dışı bırakmıştır bunları.

İyi ki bırakmıştır; bu yüzden başarılıdır!
∘∘∘


‘İnsanın olması, olagelmesi’ ‘hayatın kendisidir…

Bilimden öğrenemezsin onu.

Eksikli bilimi tamamlamazsan...

Hayatın gizemini kaybetmiş bulursun bir gün kendini.

"Neden her şey var da, hiçbir şey yok?”, diye sormayı bile unutursun…
∘∘∘


İçindeki sesi dinlemeden eksiğini tamamlayamazsın!

Sinir sargılarının -genlerinin- dilini bilmeden anlamazsın kendi sesini!

Doğaya -Tanrı’ya- en yakın yerden geliyordur…

Gündelik sıradan dil değil, şiirin dilini konuşuyordur…
∘∘∘


Şiirin dili, şekildir kafanda canlanan;

İmgedir zihnine çizilen…

Sözcüklerle, benzetmelerle, metaforlarla…

Manzumelerle karıştırma, bunlar yüksek şiir…

Süslü söylemek değil, gerçek’e ses vermektir muratları…

İmgeleri, metaforları süs değil, birer iddiadırlar!

Beğenirsen, alır denersin; gerçek olurlar…

∘∘∘


25 Şubat 2017 Cumartesi

İnsan Ne Zaman Akıllanacak





Akıl yaşımız küçük henüz:

100 bin yıl…

Yazma yaşımız: 5 bin yıl.

Felsefe, matematik, tek tanrılı din yaşımız: 2 500 yıl.

Kitap yaşımız: 500 yıl…
∘∘∘


Fizik devrimi –Newton (ö. 1727)- yaşımız: 325 yıl.

Sanayi devrimi, burjuva devrimi yaşımız: 250 yıl.

Görelilik devrimi –Einstein (ö. 1955): 100 yıl.

Tv ve bilgisayar yaşımız: 67 yıl.

Kişisel bilgisayar yaşımız: 30 yıl.

Küresel liberalizm yaşımız: 20 yıl.
∘∘∘


7 milyar insanız dünyada…

Bilgisayar, tv ve cep telefonu kullanıyoruz…

Hiçbirimizin onları bulan kuramlardan haberi yok…

Birkaç yüz fizikçi dışında, kara cahiliz!

Onlar gibi düşünmeyi beceremiyoruz…
∘∘∘


Sade varlıkların sıradan hayatına gelelim...

Becerebiliyor muyuz düşünmeyi?

Pek değil!

Bildiğimiz tek düşünme biçimi neden-sonuç ilişkileriyle olanı, o da hayata uymuyor…

Ne kendi davranışlarımızı ne de başkalarınınkini öngörebiliyoruz!
∘∘∘


Gündelik hayatta neden-sonuç oyunuyla eğleniyoruz!

Nedeni kestiriyor, sınayamadığımız halde onları doğru sanıyoruz…

Pembe beklentilerimize inanıyoruz…

Olmazsa, ya mazeret arıyor ya da topu talihe atıyoruz!
∘∘∘

Ne bekliyoruz?

Ya, bazı biyologların[1] dediği gibi gün gelecek fen, insanı açımlayacak, davranışlarını çözecek…

Ya da bir düşünürün[2] öngördüğü gibi, bir büyük düşünür gelecek insana düşünmeyi öğretecek…

Cep telefonu gibi bir düşünme aleti elimizden düşmeyecek!
∘∘∘


Beklerken ne yaparız?

Anlama-duygulanma git-gel’leri içinde kendinin ve dünyanın –diğer varlıkların- önünde açılmalarına izin ver…

Karanlığa çıkarsan önümüze iki kapı açılır:

Biri, iyimserlik; karanlığa boş verme, hüsranlara alışma!

İkincisi, kötümserlik;

Hırslanma, hız verme arayışlarına kendini…

Bulduğun kadar umut, bulamadığın kadar esaret…
∘∘∘



[1] E. O. Wilson (d. 1929), ABD.
[2] Heidegger (ö. 1976), Almanya.

23 Şubat 2017 Perşembe

Ne Kadar Otantik Ne Kadar Taklitsin




İnsan nasıl otantik, nasıl taklit olur?

Çocuğun hayata uyum sağlamasının doğru yöntemi yoktur…

Yalnızca taklit eder…

Hayata düşmüştür insan, kaybolmuştur; ayakta kalmak için tek yolu başkalarına benzemektir.
∘∘∘


Taklit ederken anlamaya başlar…

Her anlama bir ruh hali yaratır;

Her hissetmenin bir anlaması vardır…

Hayat, anlama ve hissetme arasındaki bir karşılıklı etkileşim oyunundan başka nedir ki?
∘∘∘


İsterseniz deneyelim:

Şu anda hislerinizi dinleyin; “ne saçmalıyor bu yazı…” diyorsanız sıkıntı basmak üzeredir, sonuna kadar okur musunuz, bilemezsiniz…

Gereksiz bir belirsizliğe düştüğünüzü düşünüyorsunuz…

Anladıklarınız –ya da anlamsız bulduklarınız- içinizi istemediğiniz duygularla doldurmuştur…

Bu konuları veya bunları bu yazar gibi yazanları sevmediğinizi anlarsınız…

Hem kendiniz hem dünya –yazar-,  önünüzde açılmıştır…
∘∘∘


Yazıyı ilginç bulduysanız duygularınız sevince dönerken anladıklarınız değişir…

Dünya ve kendiniz, size başka türlü açılmıştır…
∘∘∘


Anlama-hissetme gidiş-gelişleri içinde ruh haritanız çıkar:

İç imkânlarınızı, size sevinç ve kaygı veren bölgeleri öğrenirsiniz…

Anladıklarınızın büyük bölümünün yanlış olması sonuca etki etmez…

Gidererek hatalar azalacaktır…
∘∘∘


Ne kadar kendi haritanda, sevinç duyduğun bölgelerde gezinirsen o denli otantiksin –hakikisin,  safsın…

Kendi imkânlarını üstlendikçe, hayatının lokomotifini sevinç ateşlemeye başlar...

Gelecek kaygısı, ölüm düşüncesi yanına uğramaz!
∘∘∘


Kendi imkânlarını bulamazsan başkalarının dayattığı olanakları üstlenmek durumundasın…

Ne kadar böyle isen o denli taklitsin!

Taklit insan, kendi yurdunda göçmendir…

Göçmenlik ise insanın kendi cenazesine katılması…

∘∘∘


22 Şubat 2017 Çarşamba

Günümüzde İnsan İki Dünyalıdır Yeteneğini Keşfedemez





İki dünyalılığın bedeli, kendine özgü imkânları aramadan, başkalarının dayattığı imkânları üstlenerek yaşamaktır…

Yanlış hayattır…

Yeteneklerinle ve sevinçlerinle tanışamamaktır!
∘∘∘


Goldratt (ö. 2011) fizik doktoruydu…

1990’larda dünyanın ilk rasyonel para kazanma yöntemini (TOC)[1] tasarladı.

İş dünyası iltifat etmedi TOC’ye, akla dayalı bir yöntem istemediler…

İnanamadı Goldratt!

Hayatını bunun nedenini aramakla geçirdi, başaramadan öldü.

Toplumun iki dünyalı olduğunu görememişti.

Heidegger’in (ö. 1976) dünyaya fırlatılan insanıyla –Dasein-[2] tanışmıyordu.

Hayatın, bilimden başka türlü düşündüğünü kaçırmıştı!
∘∘∘


Olan şu: iki dünya arasında kıvranıyoruz…

Biri, neden-sonuç ilişkilerinin hüküm sürdüğü dünya…

Diğeri, insanın içinde yaşadığı dünya: Hayat…

Bu iki dünyanın birbirinden farklı olarak kavranması gerekiyor…

Okullar, yalnızca bilimin –neden-sonuç- dünyasını öğretiyor; insan, bu yüzden,   hayata atıldığında kanatları çalışmayan kuşa dönüyor!
∘∘∘


Bilim, hayatı da neden–sonuç ilişkileriyle anlıyormuşuz gibi konuşuyor…

Nasıl bir mantık kullanacağımızı söylemiyor…
∘∘∘


İnsanın dünyasını, amaca yönelik davranışlarımızdan, yapıp-etmelerimizden yola çıkarak inceliyoruz…

Davranışlarımız, anlama-hissetme çevrimi içinde oluşuyor…

Her anlamamız, bir ruh hali içinde gerçekleşiyor…

Her hissetmemizin kendine özgü bir anlaması var…

Bu anlama-hissetme ilişkisinde insan hem kendini tanıyor hem dünya onun önünde bir biçimde açılıyor…

Endişeliysen başka, sevinçliysen başka dünya…

Farklı şekillerde açılıyor önünde…
∘∘∘


Bilimsel mantık kullanarak anlayamazsın hayatı…

Anlamanın sıhhati hep kuşkuludur!

Ardı arkası kesilmeyen anlama–hissetme çevriminde sevinçlerine yaklaştığını, heyecanının arttığını duyumsuyor musun?

Doğru yoldasın demektir!

Neden-sonuç yaklaşımıyla tutunamazsın... 

Nedenleri uydurur farkında bile olmazsın!
∘∘∘



[1] TOC: -Theory of Constraints- Kısıtlar teorisi.
[2] “Varlık ve Zaman”, 1927.

21 Şubat 2017 Salı

Dasein





Dazayn okunuyor.

Mancınıkla dünyaya fırlatılmış Heidegger’in (ö. 1976) insanı dasein…

Alman düşünür insan sözcüğünü ağzına almıyor.
∘∘∘


Dasein şaşkındır…

Düşünmeyi bilmez!

Çünkü bilimin ‘soyut düşüncesi’ni kullanır hayatı anlamak için…

Sebep-sonuç ilişkisiyle yaşamı çözmek için girdiği sokakta, ilk adımda kara delikte kaybolmuştur!

Bilim doğayı önüne alır, sokar labaratuvara didik didik eder ve onu anlamayı başarır;

Aynı şeyi hayatta yapamazsın, -sen de- hayatın içindesin; çekip alamazsın kendini…

Dasein çaresizdir; başka bir düşünce bekler, soyut değil hakiki düşünce…
∘∘∘


Radyo kullanır, tv kullanır; ama bu araçları olanaklı kılan kuramlardan haberi yoktur Dasein’ın…

Ancak beş-altı fizikçi bilir bunları…

Düşünce de buna benziyor,” diyor Heidegger, “düşüncenin kaderini kimse bilemez; felsefe –metafizik- bir gün bilimin içinde eriyebilir, yok olur, ama Desein’ın düşüncesi devam eder.

Bu düşünce felsefeden daha basittir fakat gerçekleşmesi çok daha zordur.

Bir gün gelecek olan bir düşünür, benim başladığım işi üstlenecektir.

Bu kişi şair Heinrich von Kleist’ın (ö. 1811) sözüne uygun olacaktır:


‘Ben, henüz burada olmayan birinin
Karşısında bir adım geri atıp
Bin yıl öncesinden onun ruhu önünde
Saygıyla eğiliyorum.’”


∘∘∘.


Dasein, fırlatıldığı yerde, yarınından endişelidir...

Düşüncesizlik içindedir.

Kurtuluşu endişeden kaçmakta bulur;

Gözü kapalı gördüğü her şeye ve herkese uymaya çabalar!

Dasein’ı reddeder, taklit bir kişiliğe bürünür!
∘∘∘


Heidegger Nazi partisine girdi ve Hitler’in filozofu olmayı hayal etti.

Bir yıl rektörlük yaptı, vazgeçti…

Partiden ayrılmadı.

Harp sonunda üniversiteden uzaklaştırıldı.

5 yıl sonra döndü; insanlığın böyle bir beyni köşeye itme lüksü yoktu!

Hiç özür dilemedi!

∘∘∘




19 Şubat 2017 Pazar

Doğdu Düşündü Öldü






Alman düşünür Heideger’e (ö. 1976) sorarlar:

“Aristoteles’in (ö. mö 322) hayatı nasıl bir şeydi?”

Yanıtı yalındır:

“O filozoftu; doğdu, düşündü, öldü… Gerisine bakmayın hepsi yalnızca hikâyedir…”
∘∘∘


Filozof düşünür de ortalama insan düşünmez mi?

Elbette düşünür ama ondan istenildiği gibi; kendi istediği gibi değil!

İnsanın, düşüncesinin farkına varması sandığımızdan çok çaba ister…

Sade vatandaşın bunlara ayıracak vakti yoktur!

İnsanlık henüz o seviyede değil!

Yük, insan tekinin omuzlarına yığıldıkça yığılıyor!
∘∘∘


Bir basitliktir, hayat…

Kafaları karıştırmayın yok yere!

Doğarsın bir şey yapmaya ve ölürsün!

O şeyi yaptıkça varolursun…
∘∘∘


Aramanın dışında o şeyi, ne varsa hepsi hikâyedir…

Doldu maddesidir;

Karartmadır…
∘∘∘


Gençsen, ararsın coşkuyla ölüme dek yapacağın tek şeyi…

Havalı duruş, karşı cins, güç, para…

Karartır önündeki yolu…
∘∘∘


Yolun yarısı son çıkıştır…

Ele geçirmeden önce…

Tanrı’nın sana bıraktığı bölümünü kaderinin.
∘∘∘


Sonra gelir zararın neresinden dönersen kâr evresi…

Son durağa kadar.

Keşfetmen için ne yapmaya katıldığını bu kederli yolculuğa.
∘∘∘

Doğdun!

Öldün!

Arada ne yaptın?

Masum bir tek sözcükle…

∘∘∘