14 Mayıs 2016 Cumartesi

Ölümün Adaleti




Köye üçüncü gelişimiz…

Yeni ahbabımız Murat bizi karşıladı. Elli yaşının üzerinde, doğduğundan beri bu köyde yaşamış, kafası çalışan biri…

Epey dolaştık, döndük çınarın altında çay içiyoruz…

“Murat üstat köyünüz kaç hane?” diye sordum.

Murat elindeki dal parçasıyla önünü eşelemeyi sürdürdü. Duymadı sandım, sorumu yinelemek üzereydim ki yavaşça geriye döndü, tepeye tırmanan birkaç damı derin derin süzdü…

“Bilmem ki be ağabey,” dedi, “hepsini teker teker saymak lazım!..”

Üstelemedim.

Köyüm 11 hane olduğunu sonra muhtardan öğrendim...
∘∘∘


Kalkmak üzereydik yanımıza Fatma Kadın geldi…

Yetmişin üzerinde... Dinç, ipincecik…

Ömrünü koyunlarla, keçilerle geçirmiş…

Onlara laf söyletmiyor…

Söz döndü dolaştı peynirden geçtiği söylenen mal hastalığına geldi.

Sizin peynirlerin de hastalık yaptığı oldu mu, diye biraz özensizce soracak oldum…

Durdu, başını geri attı.

“Koyundan, keçiden hastalık geçmez!..” diye diklendi.

Nefeslendi bir süre, sürdürdü…

“Bileceksin, sezeceksin, hastaysa sütünü sağmayacaksın… 

Beş yaşımdan beri koyun sağıyorum, çocukluğumda koyunun altına başımı sokar emerdim sütünü… Daha lezzetli başka bir şey bulamazsınız!”

Fatma Kadın’a hayatında rastlamadığı şeyin doğru olduğunu anlatamazdınız…

Saygıyla sustum…
∘∘∘


Olmasaydı, bu dünyada yaşamak çok daha zor, belki de imkânsız olurdu diye düşündüğünüz bir şey var mı?

Benim var…

Ölüm…

Adaleti önemsiyorsanız, yaşamdan ‘anlam’ damıtmak için adaletsizlikler üzerinde gezinip durursunuz.

Hayat öylesine zalimce adaletsizdir ki, an gelir onların yumuşayacağından ümidi keser teselli ararsınız …

İşte o zaman bulacağınız avuntu ölümdür… Sayesinde direnmeyi sürdürürsünüz.

Hayatın herkese eşit uygulanan tek kuralıdır ölüm

Büyük kara komedi, bazen hayatın ölüm olduğu için yaşamaya değer olmasıdır!

∘∘∘

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder