Yazdıklarımızın da –az olmayan- bir
kısmı boştur…
‘Boş laf’ yağmuru hayatın büyük meydan okumalarından biri…
Bunaltan, kafa karıştıran saçma
fikir sağanağı kof lakırtılardan nasıl korunuruz?
Bir, kendimiz daha az boş laf etmeye özen gösteririz…
İki, konuşanların ve yazanların boş lakırtı risklerini ciddiye
alarak, -her an saçma bir çukura düşme tehlikesi ile yüz yüze olduğumuzu aklımızdan
çıkarmadan- dinler ve okuruz…
∘∘∘
Öğrenmek giderek daha az
saçmaladığınıza inandığınız bir patikada yürümektir.
Ne ünlü okulların diplomaları ne
anlı şanlı otoritelerin ayak izleri saçmalamamanın garantisidir.
Yalnızca düşünmeye cesaret etmek
yetmez, bilmek yeterli değildir…
“Bilimin tüm zaferlerinde bilgelikten
yoksunluk göze çarpar…”
Matematik’in kılavuzluğunda
doğayı keşfetmenin sarhoşudur bilim.
Kendinizin başöğretmeni olmayı kafaya koyup, direksiyonunuzu
bilgelik’e kıvıracaksınız…
Boş laflardan korunmanın
başlangıcı bu sapaktır…
Yalnızca başkalarının
sorularının cevaplarını bellemek yerine, size yön verecek kendi sorularınızı
keşfetmeye yönelmek…
∘∘∘
“Araştırmadan geri durmayacağız,
tüm araştırmalarımızın sonunda başladığımız yere varacağız ve başladığımız yeri
ilk kez öğreneceğiz.”[1]
Buna vaktiniz yok mu? Çok mu meşgulsünüz?
Ne yazık ki boş laflardan kurtulmanın
bir uzmanı yok!
Üç-beş seansta bilgelik garanti
eden…
Galileo olabilmek için yalnızca karşı
çıkmak yetmiyor, yetkin ve haklı olmak da gerekiyor…
∘∘∘
Az konuşarak ve kısa yazarak
hiçbir şey yapamazsak bile en azından
daha az boş laf ederiz…
Doğruları bulup istiflemek
yerine yanlışları temizleyerek ilerliyoruz…
Boş laf kirliliği yanlış’ın yol arkadaşıdır...
Sıradanlığın ve orta kıratlığın yelkenlerini şişiren güçlü rüzgâr...
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder