Çoklukla tasavvuf ehli -ustası- rolüne
soyunmuştur…
Kimileri kendini sufi, kemileri
de sofist gibi görür…
Şaşırtıcıdır, ancak böyledir…
∘∘∘
Neden?
Şehirde sokağın hoyratlığından yılarak
kasabaya gelme kararını vermiş insanlar, neden kendilerini ‘hayat öğretmeni’ koltuğuna kolayca
oturtur…
Yoksa, –her neyse- insanın doğasından
peydahlanan bir davranış mıdır bu?
Köylü para canlısıdır, çalışmayı
sevmez!
Onlara çalışmanın kutsallığı
anlatılmalıdır!
Bunu kim yapacaktır?
Şehirli emeklileri!..
∘∘∘
Boyunduruktan boynu tutulmuş eski
şehirli nasıl olur da ille de çalışın diye tutturur?
Kölenin hayalini özgürlük yerine
köle sahibi olabilmek süslermiş!
İşçilikten patronluğa dönenlerin
para kazanma dersleri ses getirirmiş!
Yatılı okullarda okuyanlar bilir,
birinci sınıfta tatlı yiyemezsin; ağabeylerinden –son sınıflar- ne artmışsa ona
razı olacaksın!
Meraklanma, son sınıfa gelince
sen de intikamını alacaksın hayattan; senin de eline düşecek yeni öğrenciler…
∘∘∘
Belki farkında değiller, ama
kasabadaki şehirliler hayatı bir intikam
oyunu gibi görüyor…
Yeri gelince “doğaya bakın!” diye öğüt dinlersiniz,
insandan başkası var mı çalışıp biriktiren…
Bilmek, doğayı taklit değil elbette, onu daha daha iyi bir dünya
için değiştirmek…
Öncelikle istemediği işte çalışmama özgürlüğüdür uygarlık…
∘∘∘
Düşüncenin mekanizmamız arızalı…
Gündelik hayattan alıştığınız
gibi düşünüyorsunuz, düne bakıyor yarını görüyorsunuz…
Sokağın ayakta kalma oyununda
piştiyseniz, mantığınız aynı kalıyor
yalnızca rolünüzü değiştiriyorsunuz.
Hayatı bir intikam oyunu gibi görmeyi sürdürüyorsunuz…
∘∘∘
Şehirli önce kafasındaki intikam
oyununu çizip yerine yaşama oyununu koyabilmeli…
Köylüye iyi bakmalı, onun
kafasındaki hayattan öğreneceği çok şey olabilir...
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder