13 Mayıs 2016 Cuma

Kasabadaki Şehirliler




Çoklukla tasavvuf ehli -ustası- rolüne soyunmuştur…

Kimileri kendini sufi, kemileri de sofist gibi görür…

Şaşırtıcıdır, ancak böyledir…
∘∘∘


Neden?

Şehirde sokağın hoyratlığından yılarak kasabaya gelme kararını vermiş insanlar, neden kendilerini ‘hayat öğretmeni’ koltuğuna kolayca oturtur…

Yoksa, –her neyse- insanın doğasından peydahlanan bir davranış mıdır bu?

Köylü para canlısıdır, çalışmayı sevmez!

Onlara çalışmanın kutsallığı anlatılmalıdır!

Bunu kim yapacaktır?

Şehirli emeklileri!..
∘∘∘


Boyunduruktan boynu tutulmuş eski şehirli nasıl olur da ille de çalışın diye tutturur?

Kölenin hayalini özgürlük yerine köle sahibi olabilmek süslermiş!

İşçilikten patronluğa dönenlerin para kazanma dersleri ses getirirmiş!

Yatılı okullarda okuyanlar bilir, birinci sınıfta tatlı yiyemezsin; ağabeylerinden –son sınıflar- ne artmışsa ona razı olacaksın!

Meraklanma, son sınıfa gelince sen de intikamını alacaksın hayattan; senin de eline düşecek yeni öğrenciler…
∘∘∘


Belki farkında değiller, ama kasabadaki şehirliler hayatı bir intikam oyunu gibi görüyor…

Yeri gelince “doğaya bakın!” diye öğüt dinlersiniz, insandan başkası var mı çalışıp biriktiren…

Bilmek, doğayı taklit değil elbette, onu daha daha iyi bir dünya için değiştirmek…

Öncelikle istemediği işte çalışmama özgürlüğüdür uygarlık
∘∘∘


Düşüncenin mekanizmamız arızalı…

Gündelik hayattan alıştığınız gibi düşünüyorsunuz, düne bakıyor yarını görüyorsunuz…

Sokağın ayakta kalma oyununda piştiyseniz, mantığınız aynı kalıyor yalnızca rolünüzü değiştiriyorsunuz.

Hayatı bir intikam oyunu gibi görmeyi sürdürüyorsunuz…
∘∘∘


Şehirli önce kafasındaki intikam oyununu çizip yerine yaşama oyununu koyabilmeli…

Köylüye iyi bakmalı, onun kafasındaki hayattan öğreneceği çok şey olabilir... 
                                            ∘∘∘

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder