1 Mayıs 2016 Pazar

Aşk Dağdan İnmez




Tepeye çıktığımda sabah güneşi henüz serin poyrazı yenememişti.

Yaşlı meşeler kocamış dallarını rüzgâra teslim etmiş sabah serinliğinde güneşleniyordu.

İri karaçamı geçtim köy göründü. Yolun ortasında bir karartı gözüme ilişti.

Yavaşladım.

Şapkasıyla yüzünü kapatmış birkaç günlük sakallı biri, torbasını yastık yapmış sırt üstü uyuyordu.

Ellerini ilikli ceketinin üstünde bağlamış, ayaklarını bileklerinden çapraza almıştı.
∘∘∘


Otomobilden indim. Adama doğru yürümeye başladım.

Karşıdan bastonlu biri belirdi. Ayağına büyük gelen lastik ayakkabılarının üstünde kısa paçalı şalvara benzer rahat bir pantolonu vardı.

Adamın yanında buluştuk.

Selam verdim, adımı söyledim. Merhaba, dedi, ben Osman. Elimle yerde yatanı göstererek, başımla sordum.
∘∘∘


“Rahmi, bizim köyden, pek akıl ermez yaptıklarına…”

"Niçin yolun ortasında yatıyor?" 

Otobüs bekliyor, dedi, kaçırmaktan korkuyor, işini sağlama alıyor…

Bu arada Rahmi kıpırdadı, yavaşça kalktı, torbasını topladı, yolun kenarındaki dutun altına kıvrıldı.

Biz umurunda değildik; rahatlığına imrendim…
∘∘∘


Osman Amca ile hâlâ yolun ortasındaydık.

“Amca kaç yaşındasın?”

“75…”

“Allah ömür versin, yalnız mısın?”

Bastonuna iki eliyle abandı.

“Doğduğumdan bu yana… hep yalnızım.”

“Hiç evlenmek istemedin mi?”

Sustu. Gözlerini sırtı dönük uyuyan Rahmi’ye çevirdi.

“Geçen yıl istedim birini…” dedi.

Tuhaf bir hüzün sezdim sesinde.

“Kaç yaşındaydı amca gelin?”

“40…”

“Neden olmadı?”

Kızgınlık bürüdü gözlerini.

“Kasabaya gidesiymişiz… O şartla gelesiymiş…”

Sustu.

“Zaten kara kuru bişeydi… Ben senin için kasabaya iner miyim…” diye sürdürdü.

Benim aşkım dağ, dağa aşığım ben, aşk dağdan iner mi?”

∘∘∘

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder