Neyiniz var?
Bu soruyla ilk karşılaştığımda 26
yaşındaydım…
Üniversite bitmiş, çalışmaya başlamıştım…
Bu duraktan geçen herkes bilir,
buhranlı yıllardır, okulu hayat sanan mantık çökmüş altında kalmışınızdır.
Tek düşünceniz yıkıntıların
altından kafanızı nasıl kaldıracağınızdır…
Sokağın mantığının, hayat aklına taban
tabana ters olmasının buna sebep olduğunu bilmezsiniz…
Uzun yıllar sonra öğrenirsiniz, o
da şanslıysanız…
∘∘∘
Memleketim olan küçük Anadolu kasabasına
tatil için gitmiştim.
Parkta oturuyorum, yanıma Harita
geldi.
Simitçiydi, boynuna astığı tahta
sandığında simit satardı; ona neden Harita dediklerini hâlâ bilmem.
Ticarete çok hevesliydi, ama bir
türlü beceremezdi; kime rastlarsa, zarar ettiği son macerasını anlatırdı.
Ayakkabıları çabuk eskimesin diye
altına teneke çakar, taş sokaklarda zamana hüzünlü bir tempo vererek dolaşırdı.
∘∘∘
“Okumuşsun öyle mi?” diye sordu, sandığını yanına indirirken.
Başımla evet dedim. Şimdi
çalışıyorum…
“Neyin var?” dedi. Doğrudan
gözümün içine bakıyordu.
Anlamamıştım. Açıklamak zorunda
kaldı.
“Evin var mı?”
Bu kez anladım… İcra memuru karşısında
gibiydim, şaşırmıştım…
Kötü niyetli değildi, yalnızca bir
türlü kurtulamadığı sokağın özensiz bir tercümanı rolüne soyunmuştu…
∘∘∘
Başlıktaki soruyu arada bir kendinize
hatırlatmanın epey işe yarar bir bilgelik jimnastiği olacağını sanıyorum.
Sınamak için deneyin…
Goethe (ö. 1832) de sormuş, bakın
cevabı şu:
Sahip Olunan[1]
Biliyorum sahip olmadığımı
Ruhumdan engelsiz akıp gitmek isteyen
Düşünceden başkasına,
Ve bir de beni seven bir kaderin
Tadını kıyasıya çıkartmamı sağladığı
Her güzel âna.
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder