Roman…
Kumaşının sıradan olmadığını
hemen anlıyorsunuz…
Uzunca boylu, gözünün kenarındaki
çizgilere bakarsanız gülümsemesi eksik olmuyor.
Yüzüne acı yakışmıyor acemice
yapıştırılmış gibi, iğreti duruyor…
∘∘∘
Namazını kaçırmıyor…
“Hanımla ben” diyor koyulaşmış
sohbette bir araya sıkıştırıp “zor günlerden geçtik, neredeyse kaybediyorduk
kızı Allah bize bağışladı… Ama ben biliyorum…”
Neyi diye soracak olsan,
bakışlarını yere sabitleyip başına sağa sola birkaç kez kederle sallayıp susuyor…
Israr edemiyorsun…
∘∘∘
Bir gün kahvaltı ediyorum yanıma
geldi… Çayı elinde, çekti sandalyesini karşıma…
Bildik hoşbeşten sonra ağabey,
sana bir şey sorabilir miyim, dedi.
“Sor tabii…”
“Bende öyle bir hanım var ki… Her
şeyi ona teslim ettim rahatladım… Böylesi daha rahatıma geliyor!
Ne var bunda, dedim…
“Ben kılıbık koca muhabbetine pek
takılmam… Ama içimde hep bir endişe…”
Şaşırmıştım. “Ne endişesi?”
“Kaderden korkuyorum… Her şeyim
yerinde, güzel bir karım var, evde huzurum…”
Sustu.
“Klarnet büyük aşkımdı, olmadı… Babam
istemedi. Düğünden düğüne gezmeyeceksin dedi… Beni gelecek korkutuyor galiba…”
Bakakaldım.
“Ben bu dünyaya bir türlü alışamıyorum… Kadere karşı geliyormuşum
gibi geliyor bana… Kızımın hastalığı da bundan olmasın…”
Gülümseyerek sandalyemi geri
çektim.
“Başkalarının alıştığını nereden
çıkarıyorsun?” diye karşılık verdim, “ ya herkes alışamadan yaşayıp gidiyorsa?
Okuyor musun kafalarını!
Hem nesine alışacaksın bu
dünyanın?
Baksana, canlılar birbirini
yiyerek besleniyor!”
Bir süre konuşmadı.
Aniden kalktı, rahatlamıştı:
“Senin yanında rahatlıyorum be
ağabey!” diyerek uzaklaştı.
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder