26 Mayıs 2016 Perşembe

Ben Bu Dünyaya Bir Türlü Alışamıyorum





Roman…

Kumaşının sıradan olmadığını hemen anlıyorsunuz…

Uzunca boylu, gözünün kenarındaki çizgilere bakarsanız gülümsemesi eksik olmuyor.

Yüzüne acı yakışmıyor acemice yapıştırılmış gibi, iğreti duruyor…
∘∘∘


Namazını kaçırmıyor…

“Hanımla ben” diyor koyulaşmış sohbette bir araya sıkıştırıp “zor günlerden geçtik, neredeyse kaybediyorduk kızı Allah bize bağışladı… Ama ben biliyorum…”

Neyi diye soracak olsan, bakışlarını yere sabitleyip başına sağa sola birkaç kez kederle sallayıp susuyor…

Israr edemiyorsun…
∘∘∘



Bir gün kahvaltı ediyorum yanıma geldi… Çayı elinde, çekti sandalyesini karşıma…

Bildik hoşbeşten sonra ağabey, sana bir şey sorabilir miyim, dedi.

“Sor tabii…”

“Bende öyle bir hanım var ki… Her şeyi ona teslim ettim rahatladım… Böylesi daha rahatıma geliyor!           

Ne var bunda, dedim…

“Ben kılıbık koca muhabbetine pek takılmam… Ama içimde hep bir endişe…”

Şaşırmıştım. “Ne endişesi?”

“Kaderden korkuyorum… Her şeyim yerinde, güzel bir karım var, evde huzurum…”

Sustu.

“Klarnet büyük aşkımdı, olmadı… Babam istemedi. Düğünden düğüne gezmeyeceksin dedi… Beni gelecek korkutuyor galiba…”

Bakakaldım.

Ben bu dünyaya bir türlü alışamıyorum… Kadere karşı geliyormuşum gibi geliyor bana… Kızımın hastalığı da bundan olmasın…”

Gülümseyerek sandalyemi geri çektim.

“Başkalarının alıştığını nereden çıkarıyorsun?” diye karşılık verdim, “ ya herkes alışamadan yaşayıp gidiyorsa?

Okuyor musun kafalarını!

Hem nesine alışacaksın bu dünyanın?

Baksana, canlılar birbirini yiyerek besleniyor!”

Bir süre konuşmadı.

Aniden kalktı, rahatlamıştı:

“Senin yanında rahatlıyorum be ağabey!” diyerek uzaklaştı.

∘∘∘

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder