İçinizdekini –benliğinizi,
gururunuzu- ciddiye aldıkça hayatı es
geçersiniz...
Benliğim fazla öne çıkarsa, hayat
ile arama giriyor ‘hayat tutulması’ yaşıyorum ben!
Ünlü söze geliyorum:
“Hayat, ciddiye alınamayacak
kadar önemli!...”[1]
∘∘∘
Dünyadaki kederli yolculuğumuzu
ciddiye aldıkça, ölüm korkunuzun üstüne koyarsınız…
Korku, yaşamınızı dondurur ve onu
sıradanlaştırır…
Hayatınızın küçük mucizelerini dokuyacak
tezgâh devre dışı kalmıştır…
Renkleriniz solmuş, heyecanlarınız
pörsümüş, gerçekleşmesini beklediğiniz tüm mucizelerinize elveda demişsinizdir…
Ölümü ürpererek beklediğiniz
bekleme odasıdır yaşam artık sizin için…
Elinizde tuttuğunuz güvercini
sıkıp boğuyorsunuz farkında değilsiniz.
Hayat biraz güvercine benzer;
sıkarsanız boğulur, bırakırsanız kaçar…
∘∘∘
Yaşamı ciddiye almak güvercini
boğazlamak ise kendinizi ciddiye almak da kuşu kaçırmaktır…
Çok önemsemeyin kendinizi…
Dünyadaki on binlerce canlıdan
yalnızca birisiyiz…
Elimizde bize üstünlük sağlayan ‘düşünce’
gibi ‘yaratıcı’ ve ‘öldürücü’ bir aletin olması bu gerçeği değiştirmez…
Tüm canlılar gibi sonsuz olumsallıklar
yelpazesine açığız…
Diğer canlılarda olmayan özel bir
bağışıklığımız yok!
∘∘∘
Düşünceyi iyi kullanabilen bir tür
olsaydık bu günleri görür müydük?
Ama ondan –düşünceden- başkası
yok elimizde…
Tek umudumuz insanlığın aklını
başına alabilmesi için ne yapabilirsek onu yapmak…
Umutsuz kalmadan, ‘enseyi
karartmak’ ve bütün enerjimizi toplayıp insanlığa -kendimize- destek olmak…
∘∘∘
Yabanıl yaşama duygumuz çeliyor
aklımızı…
Aslında ne yaşam ne de kendimiz
sandığımız kadar önemliyiz!
İşin kötüsü, her ikisini de ne
kadar önemli sanırsak o kadar kaybediyoruz…
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder