Elimizden başka şey gelmez!
Ancak otomatik olarak
yapamazsınız, hazırlanmanız gerekir…
Deneyimlerinizle ve zihinsel
birikiminizle…
Yarış koşacak atlet, maça çıkacak
futbolcu gibi…
Yoksa kederlerin oyuncağı,
kıvranan vücudunuzun esiri olursunuz…
∘∘∘
Acılarınız, hayal
kırıklıklarınız, endişeleriniz, talihsizliğinizin sonucu gibi gözükür, düşünceye
yabancıysanız…
Kaderinizi lânetlersiniz…
Panzehir, düşünceye yakınlaşmak,
ne olup bittiğini anlamaya çalışmaktır…
Acının hüznün kaynağı yaşamın
aykırı kurgusudur…
Dünyaya gözünüzü açtığınızda, ki isteyip
istemediğinizi soran olmamıştır, yanlış kurguya ‘evet’ demişsiniz demektir…
İnternette alışverişten önce istenen ‘şartlarınıza evet’ kabullenmesi benzeri…
∘∘∘
Proust[1] (ö. 1922) “Kederlerin
yerini fikirler alır” diyor…
Bu o kadar da kolay olmuyor.
Kederler yerini kolayca
düşüncelere bıraksaydı dünya bildiğimiz yer olmazdı!
∘∘∘
Kederleri anlamak yerine, onların
hesabını başkalarından sormak daha kolay geliyor insana…
Ağlamak, dövünmek, otoriteye
sığınmak, başkalarından beklemek…
Esaret!
∘∘∘
Müzik, şiir, roman gölgesinde
serinlemek, düşünce yolunu açıyor…
Yaşam kurgusunun yanlışlığını
kulağınıza fısıldıyor yüksek sanat, bazen de gözünüze sokuyor…
Ancak yine iş sizde biter, kararı siz alırsınız…
Yoksa insanı tanımayı, kendinizi
öğrenmeyi düşündüğünüz sokaklarda sızlanıp dövünerek hayatı lanetlerken bulursunuz kendinizi.
Rahatlamak için...
∘∘∘
Nasıl yaşayacağınıza kendiniz
karar verecek kadar düşünceye yakın değilseniz, hangi bedeli niçin ödediğinizi
bile ona buna sorarsınız…
Aldığınız cevapların güvenilmez olduğunu
acılar eşliğinde anlarsınız!
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder