Düşünmeye cesaret etmek yetmiyor…
Olmaya cesaretimiz var mı?
Sürekli bilinmeyene yürümekten başımızın döndüğü yaşam macerasında iki ayaklı temel soru…
‘Düşünmek –bilmek-‘ ile ‘olmak’!
∘∘∘
Suyun, kolay yolu bulup akıp
gitmesine benziyor, içine fırlatıldığınız toplumlarda sizin için çizilmiş
patikalara gözünüz kapalı girmeniz.
Su akıp gidiyor, ancak siz
tıkanıyorsunuz, size özel yapıldığını sandığınız patika çıkmaz!
Yolun yarısını kat ettikten sonra
dipten vuruyor gerçeğin ürperten dondurucu rüzgârları:
Kimse için konfeksiyon yol yok;
dağ bayır kendi yolunuzu bulacaksınız, bulamazsanız kendinize yenisini
yapacaksınız…
∘∘∘
Yapamazsanız boynunuzu eğip oturacaksınız!
Kalabalıklara karışıp görünmez
olacaksınız…
Sıranızı bekleyeceksiniz…
∘∘∘
İçinizde uyuyan sonsuz aşk, yeteneğiniz, sizin yolunuz…
Yeteneğiniz kaderinizdir…
Kaderinizi sevmekten başka çareniz
olmadığını anlatır, kolayca girdiğiniz konfeksiyon yolların çıkmaza saplanması.
∘∘∘
Kaderinizi sevmenin yolu öncelikle
içinizde uyuyan yeteneğini uyandırmaktan geçiyor.
Sizden başka kim yapabilir?
Önce kendinize dönüp duygu
haritanıza dalarak ne olduğunuzu, ne için doğduğunuzu keşfetmeye cüret edeceksiniz.
Ardından keşiflerinizin izinden
yürüyüp kendiniz olacak kadar cesur olmak zorundasınız.
Ve kaderini sevmeli insan…
Başka teklifsiz girebileceği sığınağı
olmadığını anlamalı.
∘∘∘
Kendinizi izlerken hangi
ahlakçıya gönlünüz sıcaksa ona yakın durun, hepsi işinizi kolaylaştıracaktır.
‘Bilmek’ de ‘olmak’ da dikkat ister.
Buda mı, Hz. Muhammed mi, Hz İsa mı, seküler bir ahlak mı?
Yalnızca bilmeyin aynı zamanda ‘ol’un!
Buda’nın ne dediğini sadece bilmeyin, Buda olun!
Hz Muhammed’i yalnızca bilmeyin, O’nun gibi olmaya çabalayın!
Tümü sizi kendinize
yakınlaştıracaktır.
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder