Ne olacak?
Bu sorunun çengeline takılmayan var mı, bilmem…
Kimi hemen düşer, hiç eğlenmez, gülüp geçer; kafayı sağlam –belki de boş-
tutmayı ‘adam olmak’ diye görür.
Kimi de gündelik yaşam kalıplarını
iyice sindirerek kurtulur çengelin ucunda acıyla sallanmaktan.
“Unut canım kardeşim,” demeye başlar, “düşün düşün b.ktur işin…”
∘∘∘
Kimisi de kaldıramayacağını bildiği yükün altında sıkışmaktan tuhaf
hazlar alır.
Aslında ‘dünyanın halini’
sorgularken aradıkları ‘niçin buralara savrulduklarıdır…’
Ne yapmaya dünyaya
geldiklerini anlamaya çalışıyorlardır…
Acımasızca adaletsiz dünyanın hangi sokağı yaşam yolculuğu için daha
uygundur?
∘∘∘
Daha adil toplum yaratmaya mı omuz verecektir?
Yoksa kendisi için daha doğru yaşamı mı arayacaktır?
Bir yandan ayakta kalmalıdır!
Hayatını yukardaki üçlü arasında nasıl bölüştürecektir?
∘∘∘
Bu sıkışıklığın nedeni için belki de mitolojiye dönmeliyiz: İnsanın neden
cennetten kovulmuştur?
Büyük silahı ‘düşüncenin’ kullanılması öylesine zordur ki, insan türünü
lanetli –buluşlarıyla kendini yok eden- sayanlar bile vardır.
∘∘∘
Ne denli çok –uzun- düşünürseniz düşünün doğruyu bulma şansınız artmaz!
Doğruyu bilmediğinizi bile bilmezsiniz.
Lanetli olmak bu olabilir mi?
∘∘∘
Picasso (ö: 1973) için anlatılanlara benziyor:
Lokantada garson resmini yapmasını
istiyor. Birkaç dakikada çiziktiriyor Picasso.
Garson çok beğeniyor; ancak fiyatını duyduğunda şaşırıyor: “Yalnızca,”
diyor “birkaç dakika!”
“Önceki 40 yılı saymıyorsun!” diye cevaplıyor ressam.
∘∘∘
Düşünce de resim yapmaya benziyor bir bakıma.
Hem yetenek hem zaman istiyor.
Hem bilgi hem doğru hayat deneyimi…
Dünyanın hali dediğimiz kendi halimiz…
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder