19 Nisan 2016 Salı

Konuşan ve Dinleyenin Dışında Herkes Kabahatlidir




Konuşan düşündüklerini söyler, dinleyen üstüne yağan fikirleri duygu eleğinden geçirerek dinler.

Konuşan, dinleyenin duygularını tırmalamamaya özen gösterir.

Kısa bir süre için de olsa mutlu birliktelik oluşmuştur.

Taraflar gerçek olmadığını bildikleri halde yalnızca arzulamayı sevdikleri için bu kurmaca şatoda rahat ederler.
∘∘∘


“Biz adam olmayız! Abicim, adam batacağını bile bile bankere yüksek faiz için para yatırıyor…

Nasıl olsa, diyor, banker batmadan ben paramı çekerim…”

Dinleyen, elinin işaret parmağıyla ‘sana gösteririm’ yaparak, kafasını sağa sola sallıyor:

“Alman yapar mı bunu? Soruyorum…”

Dinleyenin verdiği omuzla, konuşanın hazzı tavan yapmıştır.

“Yapar mı abi, yapar mı Allah aşkına!.. Gözünü seveyim…”

Sohbetin bu noktası,  bir kadeh rakının yakıştığı tepelerin zirvesidir.
∘∘∘

Descartes’tan (ö. 1650) bu yana konuşan da dinleyen de kendini toplum dışında kabul etmiştir.

Konuşuyorsanız kendi dışınızda bir şeyi anlatıyorsunuzdur; toplumdan dert yanıyorsanız toplum sizin dışınızdadır...

Siz ve dinleyiciniz ondan sorumlu değilsiniz…

Düşünce Tanrı’nın cennetten kovulan insana verdiği en zehirli silahtır.

Çokça kavgada kullanılır; doğruyu aradığı nadirdir…

Herkes toplumu düşünüyorsa herkes suçsuz, -kimsenin dahil olmadığı- toplum kusurludur!
∘∘∘


Burada mantık değil budalalık vardır!

Herkes kendini temize çıkarırsa toplumun içi boşalır. Toplum sıfıra inerse, hayalete döner…

Akıllılar, toplumu öldürmüştür…

Kartalı öldüren kendi tüyünden yapılmış oksa, toplumu yıkan da kendi bireylerinin hinliğidir -düşünceleridir…
∘∘∘


Yaşarken ruhu temize çıkarmanın yoludur -saçmalığı örtülü- bu uyanıklık…

Sıradan insanın nasıl olsa diğerleri uyanana dek saltanat sürerim hesabı…
∘∘∘

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder