Akıl aydınlanmayla öne çıktı.
Aydınlanmayı Kant’ın (ö: 1804) ünlü kitabı Saf Aklın Eleştirisi’yle (1781) başlatabiliriz.
Sanayi devrimiyle sokak –burjuva-, asil kanın –aristokrasinin- önüne
geçmeye çalışırken, değişim teknesinin yelkenlerini şişiren aydınlanma
felsefesinin rüzgârıdır.
Aristokrasinin Tanrı’yı temsil ettiği görüşü yerine egemenliğin halkın
olduğu düşüncesi geçmiştir.
∘∘∘
Çarpıcı tanım Kant’ındır:
“Aydınlanma düşünmeye –bilmeye-
cesaret etmektir,” demiştir.
“Sapere aude!”
∘∘∘
Tanrı’nın temsilcilerinin kulları olarak yaşarken, egemenliğin kendinizde
olduğunu düşünmeye başlarsanız derinden sarsılırsınız…
Bilmeye cüret edecek denli düşünürseniz, Tanrı’yla ve yaşamla aranıza
kimseyi sokmazsınız.
Kendi yönünüzü seçersiniz.
∘∘∘
Aydınlanmanın iki büyük açmazı olmuştur.
Bir, düşünmek dediğiniz şey akıl
yürütme ve duygu elyaflarının iç içe sarıldığı bir yumaktır.
Duygusuz karar veremezsiniz. Düşünce mekanizmanız donar kalır…
“Bizler mutlaka düşünen makineler değiliz; bizler hisseden makineleriz
düşünmeyi de beceririz…”[1]
∘∘∘
Düşünce değişince kişinin yaşam tarzını düzenleyen duygu haritası çatlar, kırılır ve dağılır.
Yenisi oturuncaya dek gerçek sancılı ve acılı bir dönem başlar.
Bu yeni yaşam tarzının doğum
sancılarıdır.
Ortalama aklın gelişiminin uzun sürmesinin baş nedeni budur.
Nesiller alır.
∘∘∘
İkinci açmaz ise doğru düşüncenin uzun ve yorucu bir hazırlık dönemi gerektirmesidir.
Birikim ister, gerçek hayat deneyimi ister ve bilmeye cesaret etmek ister…
Aydınlanma açmazlarının üzerine yürümekten korkmamalıdır!
Duygular yaşam tarzıdır, onlara
aldırmayan sosyal ve insani düşünce hep patinaj yapacaktır.
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder