İnsanların okumaya başlaması
şirketlerin çalışan kiralamasına benzer…
Patron düşünme yükünden kurtulmak
için insan çalıştırır.
∘∘∘
Amir, müdür, şef ve de patron,
yanlarında kim çalışırsa çalışsın, kendileri gibi –sağlam, alışıldığı gibi-
düşünmesini ve davranmasını ister.
Patronun garantisi alıştığını sürdürmektir.
Değiştirse değiştirse yazılım
değiştirir; yazılımlarda ne değiştiğinin ayırdında bile olmaz çalışanlar…
Değişirler; ama farkında olmadan…
Eski köye yeni adet getirilsin istemez
patron!
∘∘∘
Bu ürkek mantıktır insanı da başlangıçta
kitaba sürükleyen.
Öğrenmek istersin; okuyacak, işe
yarar şeylerle tanışacak, onları kullanarak hazıra konacaksındır…
Düşünme yükünü yazara atmanın
peşindesindir…
Ancak bu, tembellikten çok,
kendini ehil bulmadığındandır…
Düşünmeye cüret edemediğinden…
∘∘∘
“Sapere aude…” Bilecek kadar
cesur ol!
Latin şair Horatius’un (ö. mö 8)
sözü…
Ardından Alman Filozof Kant (ö.
1804) kullanmış, “Aydınlanma nedir?” sorusunu yanıtlarken…
Ben düşünecek kadar cesur olmayı
okurken öğrendim…
Pratik yolun bu olduğunu sanıyorum…
∘∘∘
Patronla okurun yolu başlangıçta
benzerdir…
Sonra dramatik olarak ayrılır…
Patron –başkalarının- düşünme riskini
asla almak istemez…
Başkaları düşünsün; ama patronun yöntemlerini
kullansınlar ister…
Ne kadar az risk alırsa o kadar
iyi patrondur… Kuraldır bu; para kazanma oyununda…
Düşünmeyi sevmez, yinelemeyi sever patronlar!
∘∘∘
Ama okur, okur kalmayı başarırsa
mutlaka düşünmeye -yazarları eleştirmeye, bazılarını beğenmemeye- başlayacaktır…
Cesaret filizlenmektedir;
düşünmeden bilmeye yürüyen cesaret…
Gündelik hayatta işe yarar mı bu
cesaret?
Deneyimlerimizi psikolojik olarak
temellendirerek davranırız gündelik hayatta:
“Deneyimlerimizle uyumlu en yalın
yasayı varsayarak…” ve ona göre karar alarak…
Mantıksal temellendirmesi yoktur
davranışlarımızın…
Duygularımız kızağında kayarız ömür boyu…
Mantık eksikliğimizi ne kadar
azaltırsak o kadar şanslıyız!
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder