Hayatların bunca sıkıştığı
dünyada “Nasıl yaşamalıyız’ı” yazmalı
mı biri?
İyi hayatları çoğaltmak için…
∘∘∘
Deniz kenarındaki tahta iskemleli
kahvehanede meşenin koyu gölgesinde çayını yudumluyorsun…
Gözün ufuklarda dinleniyor…
O da ne? Yüzenler arasında bir itiş-kakış!
İki kişi çırpınıp duruyor… Birisi
karın… İkinciyi tanımıyorsun…
∘∘∘
Fırlayıp denize atıyorsun kendini…
Ve başarıyorsun karını sudan
çıkarmayı.
Şanslısın yaşıyor!
Ama ikinci kadına yardım gitmiyor…
Sonradan öğreniyorsun ki boğulmuş!
Nutkun tutuluyor…
Sevinemiyorsun karının
kurtulduğuna…
∘∘∘
Başlıyorsun düşünmeye:
Yanlış mı yaptın?
Karımı bırakıp başka birini
kurtaramazdın ki!
İnsanın yanındaki ölürken
karısını kurtarması, sevimsiz gelse bile, normal değil mi?
Düşüncenin- Ahlak’ın Fazlası
Kuşkuludur
Bu olay Amerikalı filozof Harry
Frankfurt’un (d. 1929) “Sevginin Nedenleri” adlı kitabında…
Ahlak, her şeyi düzenliyor gibi
olsa da gerçek pek düşündüğümüz gibi değil.
Bakın Britanyalı ahlak filozofu Bernard
Williams (ö. 2003) olayı nasıl açıklıyor:
“Böyle bir durumda eşini kurtarmanı hoş görülebilir yapan bir ilkenin
peşinden koşman hatalıdır. Umalım ki seni harekete geçiren düşünce –yalnızca- boğulanın
eşin olması olsun!
Bir de, ‘böyle durumlarda kişiye eşini kurtarma izni verilebilir’ ilkesi bulmaya kalkarsan kuşku duymaya
başlarım!”
∘∘∘
Ünlü fizikçi Niels Bohr (ö. 1962)
kuşku uyandırmamanın yolunu çiziyor:
“Bir kimse hiçbir zaman, birilerinin düşünebileceğinden daha açık
konuşmamalı…”
Bırakın insanı, kendinizi bile
anlamak kolay değil…
İyi yaşam için ahlaktan fazlası
gerekiyor…
Biri de “Nasıl yaşamalı’yı”
yazmalı…
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder