Şişede hapsolmuş sinek gördünüz
mü?
Her hamlede duvara çarpıp düşen…
Şişede bir sinek olmak hissiyle tanışıyor insan mutlaka!
Varlık olmak böyle bir macera…
∘∘∘
Wittgenstein[1] (ö. 1951), felsefe, diyor,
şişenin içindeki sineğe yol göstermektir…
Şişenin kendisi: dil…
Dünyayı sözcükleriyle,
cümleleriyle, metaforlarıyla anlamaya çalıştığımız;
Düşüncelerimizi onsuz deşifre
edemediğimiz büyülü silahımız:
Dil…
∘∘∘
Benim içine sıkışmış hissettiğim
başka şişeler de var.
Çoğu kez sinek rolünü yakıştıramıyor
saygın kişiliğine, insan!
İnsanlığın dolduruşuna geliyor…
Doğayı zapt etmiş, canlıları esir
almış üstün türün bir üyesiyim diye böbürleniyor.
∘∘∘
Bazen anımsadıklarımla…
Bazen yaşadıklarımla…
Bazen de yaşayacaklarımın korkusuyla
faklı şişelerin içinde buluyorum kendimi.
∘∘∘
Gıcırdayan tahta merdivenlerle
çıkılan bir kütüphanesi vardı kasabanın.
On yaşından sonra oraya gitmeye
başladık, bir grup çocuk.
Gogol’ün (ö. 1852) ölümsüz hikâyesi
Palto’nun açıklı kahramanı Başmakçin’e benzediğini sonradan öğreneceğim bir
memur yönetirdi kitaplığı.
Bazı sözcükleri söyleyemezdi.
Acımasız insan yavruları, bizler, yakalamıştık yarayı…
Dokunur dokunur acı çekmesini
seyrederdik!
Uygun sorularla bu kelimelerle
yanıtlar verdirir, kıkır kıkır gülerdik.
Anlar; ama ses vermezdi…
Ne zaman merdiven gıcırtısı
duysam şişenin içindeki sinek olurum.
∘∘∘
İşim mühendislik, benim için uzun
süre kendimi dışarı atamadığım bir şişe olmuştur…
∘∘∘
“Felsefe öğrenilmez, felsefe
yapmak öğrenilir”miş…
Öyle yapmaya çalıştım.
Şimdi sanıyorum şişenin kapağını
şiirle açmayı başarabiliyorum…
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder