‘Uyarı’
demek uygun olurdu, bilgiçlik taslıyor demenden çekindim.
Herkesin
vardır, eminim senin de var anlatmak istediklerin.
Anlatmak
istediğinde kendini akıllı sanırsın…
Akıl
konusu karışık…
Ama söyleyeceğim,
-ölçütü ne olursa olsun- kendini akıllı sayanlar için geçerli diye düşünüyorum…
∘∘∘
Uzun
uzun yazmanın-anlatmanın devri geçti…
Tutarlı
mantık tabak gibi ortalığa dökülsün diye lafı-sözü lastik gibi uzatmanın da…
Aslında
hiç gelmedi…
İnsanlar
öyle sandı bir ara, o kadar!
Sanatçılar,
edebiyatçılar, politikacılar, sosyal bilimciler bilim dünyasından kopya çekti:
“Bilimde
böyle ise, hayatta da böyle olmalı…” dediler.
Hayatın
içindekilere –kalabalıklara- derdini mi anlatacaksın; mutlaka mantığın tutarlı
olmalıydı…
∘∘∘
Bilimin
matematiği olduğundan mantık’ı göstermek işi uzatmıyordu…
Ama hayatta
matematik yok, laf var; mantık boş-konuşmaya dönüverdi…
∘∘∘
Aklın,
canlı bomba olup kendini havaya uçurduğu yerin burası olduğu, ilerde
anlaşılacaktı…
Hayat,
bilim dünyası gibi işlemiyor:
Bilim
dünyasında doğruyu buluyor, ardından seviniyorsun…
Hayatta
ise –aklının ermediği nedenlerle- önce sevinç duyuyor ardından sevinç duyduğun
şeye mantık uyduruyorsun!
∘∘∘
Basit
bir şey söylediğim:
Ne
söylüyorsan-yazıyorsan yalnızca sonucu göster; mantığını anlatma…
Çünkü
kimse dinlemiyor…
Hayat,
metafizik gibi, kuralı olmayan bir oyun…
İstediğini
söyler geçip gidersin…
Bunları
sezgileriyle biliyor insan…
Ve hikâye
dinlemiyor…
∘∘∘
Düzyazı
sona eriyor…
İletişim
-şiir gibi- kısalıyor…
Marx
(ö. 1883) Kapital’ini bugün yazsaydı sayfa sayısını onda birine indirmeye
çalışırdı…
Tuğla
gibi yazmak yerine biraz daha çalışıp jilet gibi yazman isteniyor…
3 saat
konuşmak yerine biraz daha düşünüp 3 cümle etmen bekleniyor…
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder