9 Mart 2017 Perşembe

Endüstriyel Sporda İki Olay





Bir…

Büyük takımlardan birinin –Fenerbahçe- saygın oyuncusu Mehmet Topal eline çarpan topu gol yaptı.

Hakem önündeki olayı görememiş olacak, oyuncuya soruyor.

Mehmet, elime çarptığını hakeme söyledim, diyor; hakem ise söylemediğinde ısrarlı…

Gol sayılıyor…
∘∘∘


Yorumcular köpürdü:

“Mehmet Topal emek hırsızıdır!”

“Bundan böyle ona Mehmet demiyorum; hep Topal diyeceğim!”

Breh, breh, breh!

Bazıları daha dengeli:

“Ne var bunda, ne yani futbolcu hem oynayacak hem de hakemlik mi yapacak.”

“Hakemler görevini yapmak yerine neden futbolcuya danışıyor…

Polis mi ki oyuncuları sorguya çekiyor…”
∘∘∘


Aslında olan şu:

Mehmet Topal…

Endüstriyel rekabet pusulasıyla spor değerlerini yitirmiş futbolun, sporcu kalmaya çalışan saygın oyunculardan biri…

Belki de birincisi…

Kazanma hırsının cisimleşmiş kör bir hayaleti artık futbol.

Ne yap yap kazan; gerisini herkes hoş görüyor, anlıyor, anlayışla karşılıyor…

Fair play -adil oyun- buharlaşmış, ‘hakkıyla kazanmak istemek’ ilkel bir  adet…

Hangi babayiğit futbolcu son saniyede gelen üç puanı elinin tersiyle itecek ve de “golü attım ama geçerli değil!” diyecek!  

Kolay insanlık böyledir:

Bataklığı görmez; düştüğü için yolcuyu suçlar…

Ya da:

Bataklığı normal bulur; batanı da anlayışla karşılar:

”Canım ne var ki bunda futbolcu işine bakar?”

Sporcunun işi puan –para- kazanmaktır.

Artık adil oyun parayı engellemediği sürece geçerlidir.
∘∘∘


İkinci olay, çok sıradan:

Bir başka büyük kulübümüzün yöneticilerinden biri...

Akım derken b.kum demiş…

Yanlışlıkla –sehven- kaybettik demek isterken ağzından “bilerek kaybettik” çıkmış…

Kulüp yönetimi öylesine hassas ki, etik söz konusu olunca…

Başkan anında istifasını istemiş!

Breh, breh, breh…

İşte size sporun endüstriyeli…
∘∘∘

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder