(Geçen pazardan devam)
İnsan 3 şeyi merak etti:
Bir; dağ, taş, ağaç neden
yapılmıştı?
∘∘∘
İki; iyi yaşam ve ahlaklı yaşamak
nasıl olacaktı?
∘∘∘
Üç; nasıl varolacaktık?
Varlık ne demekti?
Var olanlar –insan, canlılar;
masa, sandalye, çekiç; taş, toprak, ağaç- nasıl varoluyordu?
Anlamazsak iyi yaşamak bir yana
sağ kalmamız bile tehlikeye girmez miydi?
∘∘∘
Şiirden bize ne hayır geliri tartıştığımızdan
konumuz varlık…
Varlık nedir, sorusunu çoklukla
var olanları sayarak cevaplar, geçer gideriz!
Oysa meramımız var olanların
nasıl ‘olduğunu’ anlamaktır…
∘∘∘
Varolmayı –varlık’ı- ancak insan
özelinde anlıyoruz…
Heidegger’den (ö. 1976)
öğreniyoruz…
İnsan, dünyaya düştüğü anda
açılmaya başlıyor…
Soğanın katmanlarının soyulması
gibi…
Hem kendi kendine açılıyor…
Hem dünya ona açılıyor…
Her katmanı kaldırdığında insan
da değişiyor, gözlerinin gördüğü dünya da…
Ne kadar çok katman soyarsan,
kendine ve doğaya o kadar yaklaşıyorsun…
∘∘∘
Bu sürecin 3 –apriori- kurucu öğesi
var:
Anlama çabaların, halet-i ruhiyen –ruh halin- ve söylemin, dilin…
İlk iki öğe olmazsa açılım
olmuyor; yetersizse zayıflıyor açılım…
∘∘∘
Anlaman ile ruh halin iç-içe
geçmiş:
Her anlama bir ruh hali
yaratıyor…
Her hissetmenin bir özel anlaması
var…
Sevinçliysen başka, endişeliysen
başka açılır dünya önünde…
Kendini başka biçimde bulursun
dünyada…
∘∘∘
Anlama ve ruh halinin etkileşimi,
dil –söylem, konuşma- ortamında olur.
Dilin ne denli derinse anlama-ruh
hali etkileşimin o kadar derinliklidir.
Şiir sözcükler yerine imgelerle
yazılır, kafamıza çizilen resimlerle…
Ozanlar, sıradan gündelik hayata
en az takılan özel insanlar…
İçimizde de bulunabilecek insanın
en özel hallerini onlardan öğrenir, sınama şansına kavuşuruz…
∘∘∘
Yaşam kim olduğuna karar verme
oyunudur.
Kendi sesini duyma bilmecesi…
Kendi sesini merak etmeyenleri
kolay tanırsınız…
Şiirle tanışmamış insanları…
Kendi suçları değil belki; ama sonucun
yükü onların sırtında.
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder