3 Aralık 2016 Cumartesi

'Varoluşculuk' Yerine 'Hayat Bilgisi' Demeliydiler





Önce Danimarkalı Kierkegaard (ö. 1855) gördü:

“Yaşamak için bilimin reddettiği bilgileri kullanmak zorundayım. Bilimsel olarak yaşamak imkânsız; ne yapacağım?

Hayat, bilimi beklemiyor; bildiği gibi akıyor…

Sevgilinin, arkadaşın, komşunun davranışlarını ve dediklerini bilime yorumlatamazsın… Böyle bir otorite yok diyor bilim.

Kime döneceksin?

Gözünü kapayacak bir şeyi kabul edecek ve yürüyeceksin…”

Aldığın bu riskin adıdır ‘hayat’…

Kierkegaard buna ‘hayat’ demedi, ‘varoluş’ dedi:

Her şey karıştı…
∘∘∘


Ardından Nietzsche (ö. 1900), Heideger (ö. 1976) ve Sartre (ö. 1980) hep varoluşçu olarak görüldüler…

Camus (ö. 1960)  varoluşu karıştırmadı, hayata ‘saçma’ (absürd) dedi; çıktı işin içinden…
∘∘∘


Aslında yaptıkları ‘doğru hayat’a nasıl ulaşılır, onu anlatmaktı…

Sade vatandaşın önemsiz (!) yaşamıyla ilgili bir şeyler söylüyorlardı…

Tarihte ilk kez.

Sokaktaki adam ortada kalmıştı; bilim, basit hayatları ciddiye almıyor, daha önemli gördüğü şeylerle uğraşıyordu.

İşi gücü, doğayı egemenliği altına almaktı bilimin…

Onlara sorsan, buldukları bir gün basit insanın hayatına da renk getirecekti!

Ama olmadı!

Olmuyor!

Ve de hiç olmayacak gibi görünüyor!

Sokaktaki adamın esareti daha da artıyor!
∘∘∘

İş başa düşüyor:

Küçük adamın, sıradan adamın, önemsiz adamın başına…

Kendi başına bulacak doğru yaşamı…
∘∘∘


Kimden yardım alacak?

Onların hayatlarını ciddiye alan kim var?

Varoluşçular!

Ama onlar da zor anlaşılıyor!

Ne yapacak?

Keşke ‘varoluş’ yerine ‘hayat’;

‘Varoluşçuluk’ yerine ‘hayat bilgisi’ deselerdi…

Yaşam keşke ile yürümüyor,

Vatandaş bir yolunu bulup anlayacak; yoksa bedeli var!

Hayat zor dedikleri bu olmalı!

∘∘∘

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder