Kimse seni anlatmaz…
Ne ailen, ne toplum, ne başkası;
hepsi ancak yarışa sürer:
Bak arkadaşın nerede, senin aklın
hâlâ bulutların arasında!
Yakınların, öğretmenlerin,
reklamlar aynı telden konuşur, yarışı gösterir…
Ne kadar adam geçersen o kadar
mutlu olacağını söylemeye çalıştıkları yarışı.
∘∘∘
Kendine bile soramazsın,
birilerinin gönlüne göre niçin konuşmadığını…
Zayıflık sayarsın.
İnanmışsındır: iyi olursan, çok
çalışırsan, dürüst olursan, beklenenleri karşılarsan birileri mutlaka içindeki
sese kulak verecektir…
Günün birinde işlerin gönlüne
göre olacağını umarsın…
∘∘∘
Günün biri gelir:
Çok kazanmışsındır, az
kazanmışsındır; iyi demişlerdir, çalışkan demişlerdir…
Yaramaz demişlerdir, lastik
patlayınca çamura girip lastik değiştirmiyor;
Uçurumun kenarında yürürken ille
de tutunacağı bir dal görmek istiyor!
Gözü kapalı atılmıyor!
Ne demişlerse demişlerdir; ama
sonuç değişmemiştir:
Seni kimse anlatmamıştır!
∘∘∘
Günün biri gelmiştir…
Ne olursan ol, kim olursan ol, herkesin
seni kendi önceliklerinin merceğinden seslendirmesinin hüznüyle tanışmışsındır…
Gerçekten seni anlatacak kimse bulunmadığı,
bulunamayacağı kafana girmiştir.
∘∘∘
Günün biri erken gelir, geç
gelir; kolay gelir zor gelir; acılı gelir, hüzünlü gelir…
Nasıl gelirse gelsin, zurnada
peşrev olmaz; ne gelirse bahtına.
O an içindeki sesi can kulağıyla
dinlemenin vaktidir…
Hep başkalarından bunca zaman dinlemesini
umduğun içindeki sesi…
Durmanın, telefonları
susturmanın, televizyonu kapamanın, az konuşmanın hatta susmanın vaktidir…
Seni koşturan, telefonlara
kilitleyen, televizyona yapıştıran başkalarının seni anlatmasıdır.
Günün biri gelir, durursun ve de
susarsın; o gün senin doğum günün olur!
∘∘∘