31 Aralık 2016 Cumartesi

Hayat Baştan Sona Yolculuğun Aşkıdır






Hepimiz gibi insanın tuhaf meşrebiyle donanmışsın;

Yeni bir akıl yerine yeni bir ülke;

Ondan da önce yeni bir sevgili arıyorsun…
∘∘∘


Sevgiliye ne denir ki?

Ama biliyorsun:

Bir başka ülke, bir başka deniz,[1] yok.

Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın, Bu şehir arkandan gelecektir…
∘∘∘


Bir başka akıl aradığın;

Gücünün yetmediğini sandığından hayallerine girmiyor…

Uzmanlar vermiyor başka aklı!

Yıllar boyu ellerinle topladıklarının alevinde pişiyor.
∘∘∘


Yalnızca kendi ateşin ısıtıyor, sezinliyorsun…

Ancak alevlerini canlı tutmak zor!

Amaçların ışığına verip gözlerini, en kısa yolu tutmanı öğrettiler; yolculuğu zül görüyorsun…
∘∘∘


Oysa hayat baştan sona yolculuğun aşkıdır…

Hedefle gözün kamaştıysa, yolculuk, sırtında yük gibi taşıdığın fışkıdır!
∘∘∘




[1] Kavafis (ö. 1933) Yunan şair, “Şehir.




30 Aralık 2016 Cuma

Hüzünlü Göç





Çıkarını kovalarken, bildiğin doğruları ve erdemi perdelemeyi beceremedin.

Her şeyi birbirine karıştırdın:

İlk adım güç, ardından ahlak, dediler; dinlemedin…
∘∘∘


Pusuya alışkın sokaklarda başıboş dolaşmaya kalktın;

Gözünü kapayıp yürüyeceğin yerde uzun düşünceye yattın!

Eski köye yeni adet getiremeyeceğini gördün, görmesine; ama çok zaman kaybettin!
∘∘∘


Hayatın bitmeyen bir bilek güreşi olduğunu geç gördün.

Devlerin bileğini tüy gibi kollarınla yere vurmayı denedin…

Kazanacağın alanı önceden sezemedin.
∘∘∘


Budalaca kaybettiğin zamanı geri getiremezsin.

Onurunla zararı kabullenirsen iyi edersin.

Kendini kandırırsan geleceği de kaybedersin…
∘∘∘


Sinir sargıların hep seninle, onlara geri döneceksin…

Neyi, en az ateşlenmeyle yapabildiklerini öğreneceksin…

Bu saatten sonra ne öğrenmesi, dersen, şu güzelim dünyadan kendine rastlamadan göçeceksin.
∘∘∘

29 Aralık 2016 Perşembe

Boş Laf Kapanından Nasıl Çıkılır





Konuştuklarımızın yüzde doksanı, yazılanların büyük çoğunluğu boş laftır…

Hayvan, acımasız insanın kurduğu tuzaklara bilmeden düşer;

İnsan kendi tuzaklarına bilerek, isteyerek…

Can sıkıntısına yenik düşmüştür!
∘∘∘


Büyük çaresizliğimiz can sıkıntısıdır;

Tek başına ayakta kalmayı, kendinle hoşnut olmayı becerene dek kurtulamazsın.

İnsanın kendisiyle dost olabilmesi kolay olmaz;

Pek şanslı değilsen, yılların deneyimleriyle bütünlenen bilinçli bir arayış gerekir…
∘∘∘


İşte bu sıkıntılı kavşakta kolaya kaçar, kısa devre yaparsın:

Tadında bırakman gereken edilgen –pasif- iş, aile, arkadaş birlikteliklerini abartırsın…

Kendi dostluğunu arayacağın yerde sığ arkadaşlıklardan medet umarsın.

Boş laf kapanına sıkışmışsındır…

Derdin katlanmıştır:

Hem can sıkıntısından hem de kapandan kurtulman gerekecektir…
∘∘∘


En tehlikelisi, ne yapayım demek ki ben böyleyim, diye uysalca boyun eğmek,

Kapanı kabullenmek, boş lafı sahiplenmektir…
∘∘∘


Yaşamı birlikte göğüslediğin biri varsa iş daha çetrefilleşir,

Kapandan çıkış yolu lâbirente döner…

Boş lafın, en yakınlarını bile senin kadar tüketmediğini,

Hatta bazılarının hayat enerjisi olduğunu hayretle görürsün!
∘∘∘


Reçete ararsan bulamazsın…

Kendin gibi, formülün de tektir.

Unutma ‘zamanında anlayamamanın’ adıdır hayat…

Şaşarsın, aramanın yolculuğu ne güzeldir!

∘∘∘




27 Aralık 2016 Salı

Hayatı Uzmanlar Yerine Şairlere Sor






Hep uzmanlara sordun.

İşe yaradığını görüyorsan mesele yok; olmuyorsa yeni yılda değişiklik olsun diye şairlere yönelebilirsin…
∘∘∘


Uzmanlara nasıl para kazanacağını sordun; söylediler.

Oldu, olmadı…

Ama gönlünü doyuramadın.

Şairlere sorsan, paranın yaşamak için değil ölmemek için olduğunu hatırlatır;

Yaşamak için hayatın kendisine dön, derler.

Dönersin, dönmezsin; ama düşünürsün…
∘∘∘


Uzmanlara nasıl daha verimli olacağını sordun; kapakları açılmış baraj gibi üstüne boşaldılar:

Program, plan, zaman yönetimi,  disiplin, çalışkanlık, kendini aşma, herkesi geçme, hız, çabukluk, erken kalkma, geç gelme…

Pazarlama, fiyat ayarlama, üretimi artırma, insan yönetme, adam alma, adam atma…

Başın döndü!

Şairlere sorsan: 

"Verimlilik yalnızca ölmemeye yarar,” derdi, “unut çalışkanlığı, hızı, aceleyi, yavaş ol, kendini dinle…

Koşarak iş yap diyenlere aldanma, aralarından çıktığımız hayvanlara bak, ne bulursa yer, içer, uyurlar; senden başka yaşamak için çalışan canlı var mı?

Esir edilip zorla çalıştırılanlara benziyorsun, çalışkanlığın erdem olduğu yalanını iyi yutturmuşlar sana, yaparken zamanı unutmadığın şeyler kölelere yaptırılır aklından çıkarma…

Tembellik canlı –insan- hakkıdır, aklından çıkarma!” derdi.
∘∘∘


Sana anlatılan hikâyeleri dinlediğin kadar, şairleri dinleseydin yapacakların şimdiye dek yaptıklarına pek benzemezdi!

Ne yapardın, sen dâhil kimse bilemez…

Köleler özgürleştiklerinde ne düşüneceklerini nasıl bilebilir?

Merak etmiyor musun?

Sıva kollarını, yeni yıla şairlerle gir;

Sözü dinlenesi başka özgür türdeşimiz kalmadı!

∘∘∘

26 Aralık 2016 Pazartesi

Yeni Yıl 'Hayat Macerası' Getirsin





Gözümü açtım.

Önümde açık bulduğum yola girdim. Düşünecek ne halim ne bilgim ne birikimim vardı.

Gözümü kapadım, uğraştım, bir durakta uyandım. 

Sordum kendime: “Hayatın zorunlu ihtiyaçlarını karşıladım mı? 

Şimdi ne yapacağım?”
∘∘∘


Zorunlu ihtiyacı tartmanın ne denli zor olduğunu tahmin edemezsiniz.

Hayat önceliklerinize bağlı; öncelikleriniz ise dünyaya ne yapmaya geldiğinizi kavramanıza…

Diyelim ki aştım bunları, tamam dedim, zorunlu ihtiyaçlarımı karşılamış durumdayım.
∘∘∘


Artık açılmış yollara dalmıyorum. Kendi yolumu kendim çizeceğim.

Nasıl yaşayacağım? Kendimi dinleyip anlamaya mı çalışacağım; -başkasına- duyduğum sorumlulukları mı yükleneceğim?

Doğrudan varolmak mı beni ateşler, sorumlu olmak mı?

Sorumlu olarak mı varolurum?
∘∘∘


Varolmanın bayrağı elimde dalgalansın istiyorsam önümde iki yol var:

İlkinde, zihinsel yeteneklerimin sınırlarını zorlarım… 

Birikimimi artırır, deneyimlerimi çoğaltır kafamdaki soruları izleyerek yola revan olurum…

Nereye giderim, nerede mola veririm Allah bilir!

İkincisinde, bedensel becerilerimin dünyasına girerim. Doğanın sınırlamalarını aşabildiğim kadarıyla zorlarım; kendimle yarışırım kimseyi hedef almam.
∘∘∘


Başkasına sorumluluklarımla ateşleniyorsa gönlüm, “ermişlerin, azizlerin” sokağına sapmalıyım.

Ahlak benim için “sorumluluk” üstüne temelleniyor demektir…
∘∘∘


Gördüğünüz gibi zorunlu ihtiyaçlarımı karşıladığıma karar verince özgür oluyorum.

Özgürlük esaretten daha zor; kendi ahlakını kendin seçiyorsun!

Doğayla ve başkalarıyla ilişkilerini nasıl düzenleyeceğine karar veriyorsun.
∘∘∘


‘Hayat Macerası’ bu durakta başlıyor.

Zorunlu ihtiyaçlarımı karşıladım diyorsan –ki sınırı kendin çiziyorsun- önünde açılan sokağın adıdır ‘Hayat Macerası’.

Herkese ‘Hayat macerası’ diliyorum yeni yılda…

∘∘∘

Yeni Yılda da Herkes Felsefe Yapacak




Macera peşinde sürten yorgun rüzgâr,
Bir serserisin ki her yerden kovarlar,
Sığınacağın gizli bir yuvan mı var,
Üzerinde bir dalın, bir dalganın?
Shelley (ö. 1822)

Ama farkında olmayacak…

Geçen yıllarda olduğu gibi…

İnsanlar evinde hissedebilmek için felsefe yaparmış.

Ben işaretlerini hep görüyorum; hepimiz ev sıcaklığını arıyoruz dünyada, farklı yöntemlerle, uyuşmaz hedeflerle…

İnsanı anlamak kolay mı, felsefe yapmayanı yoktur; ama yine de sıkışınca çoğu “Felsefe yapma kardeşim!” diye aşağılar yaptığını.
∘∘∘


Felsefe yapma güdümüz olmasaydı dinler olur muydu?

Yapmasına herkes yapar felsefeyi; ancak kaç kişi filozof olabimiştir?

Cevabınız kimi filozof saydığınıza bağlı.

Ben ilk çevreci Henry David Thoreau’nun (ö. 1862) tanımını önemsiyorum:

“Filozof olmak demek, aklı, aklın emrettiği üzere yaşayacak kadar sevmek demektir.

Bu, yaşamın kimi sorunlarını sadece teoride değil pratikte de çözmek demektir.

Akıl, sade bir yaşamı, güvenle ve özgür yaşamayı emreder.

Filozof olmak ince düşüncelere sahip olmak ya da bir ekol kurmak anlamına gelmez.”
∘∘∘


Bu pencereden bakınca filozof olmak zor zanaat!

Okumak, yazmak yetmiyor; yaşamak gerekiyor…

Doğru yaşamak!
∘∘∘


Belli mi olur, dedim, benim gibi suyuna tirit felsefe yapmayı bırakıp gerçekten filozof olmayı denemek isteyenler çıkabilir, diye düşündüm, yeni yılda…

Ondan yazdım bunları.

Mutlu yıllar diliyorum!
∘∘∘



23 Aralık 2016 Cuma

Mutluluk Var mı






Zamanda ve mekânda yetişeceğim bir hedef mi mutluluk?

Hayır.

Parasal bir hedef mİ?

Değil.

Anlayış, kavrayış, duyuş, duygulanış düzeylerinin kişilere özel, büyülü, mistik ve metafizik bir karışımı mı?

Eh belki…
∘∘∘


Resminin yapılamaması bu yüzden…

Kendisi yok, işareti, duygusu, anlayışı, kavrayışı var…

Maddi değil zihinsel bir düzey.

Gidilecek yol; ama sonunda varılacak bir hedef yok…

Yeni bir yol aramak var…

Sonu olmayan yolların birinden çıkıp ötekine giriyorsunuz…
∘∘∘


Doğru hedef yok doğru yol var.

Hayatın cilvesine bakın ki, ‘doğru yolu’ gösteren bir pusula bulamıyorsunuz…

Ancak yanlış yolda iseniz uygun yöntemlerle hatayı görüyorsunuz…

Kısaca, anlamlı soru “Yanlış yolda mıyım?” sorusu…

Doğru yolu bulmak, diye bir şey yok; yanlış yolda olduğunuzu anlayıncaya dek yolunuzu doğru sayabilirsiniz.
∘∘∘


Yanlış yolu ayırt etmenize yardım edecek iki ölçüt biliyorum:

Biri Seneca’dan[1] (ö. 65) : Mutluluğu elde etmek için didindikçe ondan uzaklaştığınızı duyumsuyorsanız, yanlış yoldasınız…

“Yanlış hayatı doğru yaşama” çabası içindesiniz…

Gerçek bir çıkmaz…
∘∘∘


İkincisi Nabokov’dan[2] (ö. 1977), biraz zahmetli…

Gogol’ün[3] (ö. 1852) bir hikâyesini okumak gerekiyor:

Palto…”

Akaki Akakiyeviç küçük bir devlet memurudur… 

Tutkuya dönüşen yeni bir palto edinme arzusu yüzünden başına gelen korkunç kâbus anlatılır Palto’da.

Tuttuğunuz yolda tutkulu “Palto” düşleriniz varsa bekleyen kâbuslara hazır olun…

Bu yolda gün göremezsiniz!
∘∘∘




[1] Romalı stoacı düşünür
[2] Rus asıllı ABD’li ünlü romancı.
[3] Ukrayna asıllı Rus romancı.

21 Aralık 2016 Çarşamba

Günün Biri Gelir Senin Doğum Günün Olur






Kimse seni anlatmaz…

Ne ailen, ne toplum, ne başkası; hepsi ancak yarışa sürer:

Bak arkadaşın nerede, senin aklın hâlâ bulutların arasında!

Yakınların, öğretmenlerin, reklamlar aynı telden konuşur, yarışı gösterir…

Ne kadar adam geçersen o kadar mutlu olacağını söylemeye çalıştıkları yarışı.
∘∘∘


Kendine bile soramazsın, birilerinin gönlüne göre niçin konuşmadığını…

Zayıflık sayarsın.

İnanmışsındır: iyi olursan, çok çalışırsan, dürüst olursan, beklenenleri karşılarsan birileri mutlaka içindeki sese kulak verecektir…

Günün birinde işlerin gönlüne göre olacağını umarsın…
∘∘∘


Günün biri gelir:

Çok kazanmışsındır, az kazanmışsındır; iyi demişlerdir, çalışkan demişlerdir…

Yaramaz demişlerdir, lastik patlayınca çamura girip lastik değiştirmiyor;

Uçurumun kenarında yürürken ille de tutunacağı bir dal görmek istiyor!

Gözü kapalı atılmıyor!

Ne demişlerse demişlerdir; ama sonuç değişmemiştir:

Seni kimse anlatmamıştır!
∘∘∘


Günün biri gelmiştir…

Ne olursan ol, kim olursan ol, herkesin seni kendi önceliklerinin merceğinden seslendirmesinin hüznüyle tanışmışsındır…

Gerçekten seni anlatacak kimse bulunmadığı, bulunamayacağı kafana girmiştir.
∘∘∘


Günün biri erken gelir, geç gelir; kolay gelir zor gelir; acılı gelir, hüzünlü gelir…

Nasıl gelirse gelsin, zurnada peşrev olmaz; ne gelirse bahtına.

O an içindeki sesi can kulağıyla dinlemenin vaktidir…

Hep başkalarından bunca zaman dinlemesini umduğun içindeki sesi…

Durmanın, telefonları susturmanın, televizyonu kapamanın, az konuşmanın hatta susmanın vaktidir…

Seni koşturan, telefonlara kilitleyen, televizyona yapıştıran başkalarının seni anlatmasıdır.

Günün biri gelir, durursun ve de susarsın; o gün senin doğum günün olur!
∘∘∘






20 Aralık 2016 Salı

İstanbul'un En Çok Nesini Seviyorsunuz







Ankara için sorduklarında Yahya Kemal’in (ö. 1958) verdiği cevabı bilirsiniz:

“İstanbul’a dönüşünü!”
∘∘∘


Yahya Kemal bugün olsaydı ne derdi bilmiyorum.

Şu kadarından eminim, asla aynı hiciv tabancasıyla Ankara’yı kalbinden vuramazdı.

Gönlünden geçse bile yapamazdı bunu.
∘∘∘


Nereden mi biliyorum?

İnsanın doğasını hâlâ bilemiyoruz diyorsak da o kadarcığını biliyoruz…

Temel bilimler söylemese bile, beşeri bilimlerden –humanities- öğreniyoruz.

Adı sanı belirgin, az çok kabul görmüş şairlerden birkaç şiiri keyifle okumanın mutluluğunu deneyimlediyseniz;

Keyfiniz kaçtığında kitabına sığınıp dünyasında kaybolduğunuz bir iki romancı tanıyorsanız, şu kadarını bilmemek imkansız:

Yahya Kemal bugün o tabancayı ateşleyip Ankara’yı deviremezdi…

Biraz daha ileri gidiyorum, ateşlese bile, kurşun döner kendini vururdu!

Eskisi gibi cuk oturmaz, yüreklerde mizahla bilgelik karışımı bir köşeye kurulup oturamazdı sözü!
∘∘∘


Artık soru değişti:

“İstanbul’un en çok nesini seversiniz?”

Şairler ne der bilmem…

Dokuz ay boyunca bir kasabada yaşadım. İstanbul’a dönüşte Mahmutbey Gişelerinden geçerken aklıma düştü cevabım:

İyice inandım, İstanbul’un en sevdiğim yanı: mecbur olmadıkça “geri dönmemesi.”

∘∘∘



18 Aralık 2016 Pazar

İnsanı Öncelikler Kantarında Tartarsınız






Öncelikler Hayat Bilgisinin aletidir.

İnsanı bilmeye yarar.

Önceliklerini anladığınız kişileri tanırsınız.

Hayat en çok, insanları zamanında anlayamadığınız için zordur.
∘∘∘


Hayat bilgisi dersi olsaydı, orada  ‘nasıl yaşanacağı’ öğretilirdi…

Bu dersin en önemli konusu ‘öncelikler’ olurdu…

İnsanı ölçüp biçmekte kullanırdınız…

Bilim bilgisi nerede diyorsanız, o yalnızca ne olduğunun peşindedir hayatın.

Nasıl yaşanacağına karışmaz!
∘∘∘


Öncelikler insanın kendisidir…

Planlayıp planlamadığı, farkında olup olmadığı bir şey değiştirmez.

Herkesin bir önceliği vardır.

Çıkarlar, duygular ve akıl ortaklaşa belirler onları…

Yaşam stratejileridir öncelikler…
∘∘∘


Zamana ve mekana göre değişirler:

Çocukların sokağı –ki orada oyun oynanır- başka önceliklere sahiptir;

Büyüklerin sokağı –ki orada çıkar geçer- başka…

Okulunki ayrı, askerliğinki ayrıdır.

Mahallenin önceliği, şirketinkine benzemez…

Birindeki dostluğun diğerinde ölüvermesi bundandır.
∘∘∘


Önceliğin, “Dünyaya ne yapmaya geldim?” sorusuna verdiğin cevaptır.

Ben böyle bir şey sormadım diyebilirsiniz; ama yine de gizli yanıtınızı uygulayarak yaşarsınız.

Dostluğundan hoşlanmadıklarınızın öncelikleridir sizi itip uzaklaştıran..
∘∘∘


Akrabalarınız, eski arkadaşlarınız, tanıdıklarınız geçmişte –başka mekânlarda- önceliklerinizin örtüştüğü kişilerdir.

Kararı veren şimdinin öncelikleridir; onlar uymuyorsa geçmişi tekrarlamaya çalışmanın ne size ne onlara ne de dünyaya faydası olur.

Öncelikler hep haklıdır.

Görüşmelerinizin dozunu hep o belirler.

∘∘∘