Çok
konuşmak, çok yazmak tehlikeli…
Lâf
kalabalığı içinde çirkinliğini seçemezsin, yalancı terazilerde tartarsın kendini.
∘∘∘
“Ne öğreteceksen öğret, yeter ki kısa kes,
Öyle
ki çabucak söyleneni kavrasın ve bir daha unutmasın insanlar…”
Latin
şairi Horatius (ö. m.ö. 8) böyle söylemiş 2000 yıl önce;
Hâlâ
anlaşılmış olduğundan emin değilim…
Çok
lâf, silik kişilik…
Tekrar,
aynı sözcüğün papağan gibi yinelenmesi, uzatmak istiyorsun beceremiyorsun; plak
takılıyor…
Aynı
soruya farklı sözcüklerle sıradan klişe yanıtlar çekiyorsun; durmamacasına
bağırarak…
Politikacıların
kazanamayanlarını bu kulakla dinleyin…
Apaçık orta yerdedir olan biten!
∘∘∘
Tolstoy
(ö. 1910) bile, bugün yazsaydı “Savaş ve Barış”ı, yüzlerce sayfa, bildiğimiz
Tolstoy olur muydu, bilmiyorum…
Birçok
yazar tarafından zamanımıza kadar yazılan en iyi roman sayılan Anna Karenina’yı
Tolstoy bugün daha kısa yazardı gibi geliyor…
∘∘∘
Görsel
Medya rekabetine karşı düzyazının, edebiyatın çözümü, şiire yaklaşmak;
Kısa
kesmek…
Eksiltmek...
Becerileri
fazla bilemek:
Konuyu
daha iyi öğrenmek, söyleme ustalıklarını dokununca kesecek derecede
keskinleştirmek…
Olmuyorsa
yapana dek beklemek, çalışmayı sürdürmek, yazmamak…
∘∘∘
Yazmak,
Tanrı’yla baş başa kalmaktır Cioran’a (ö. 1995) göre;
Boş
lâkırdıyla oturamazsın orada…
Kendinden
kaçmak Tanrı’dan kaçmaktır…
İlahiyatçıların
yorumlarıyla karıştırmayın…
İnsani
bir durumdur bu; kafanızdaki imgelerle anlatabileceğiniz…
∘∘∘
“Shakespeare
(ö.1616) bile çok yazmış, ne o öyle oyun üstüne oyun…”
Cioran
abartıyor mu?
Her
canlı teslim olurmuş hayata, ayakta kalmak için istemediklerini yaparken…
Bunun
kaldırımlarda gece yapılan eğlence satışlarından farkı var mıymış?
Canlılar
toptan ahlaksızmış ?
Evrime
boyun eğmenin sonucu olmalı!
Evrime
kafa tutmadan uygarlık olur mu?
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder