27 Eylül 2017 Çarşamba

Kasabanın Şenol'u




Aramızda mühendislikte, hukukta, iktisatta, orman mühendisliğinde okuyanlar vardı.
Öğrenci olmayan bir oydu; ortaokuldan sonra babasıyla çalışıyordu.
Hepimizden zeki idi…
Yanında birkaç dakika nefes al, kanında kıpır kıpır gezinen mizahı sezerdin.
∘∘∘

Gıdığını çıkarıp kafasını geri atar, göğsünü ve göbeği şişirir ileri iter, ayakları  yana açık, elleri arkada bağlı yürürdü…
O konuşur sen yanında gülmekten ölürdün…
Midelerimize kramplar girer, yalvarırdık:
“Allah aşkına sus!”
Ben böyle bir mizahı, 50 yıl daha yaşadım, ne gürdüm ne okudum…
Mizah dâhisiydi Şenol…
∘∘∘

Manifatura dükkânları vardı; kumaş, dokuma, bez satarlardı.
Tabelalarında “Tecimevi” –ticarethane- yazardı; bir keresinde “Memleketi tecimevi sahipleri kurtaracak…” demişti tavanı süzerek “Atatürk dese dese bizim hakkımızda böyle derdi, işi başından aşkın olduğu için bize sıra gelmemiş belli ki…”
∘∘∘

 “Bu memlekette yalaklık yapılacaksa kralını ben yaparım…” iddiasındaydı.
“Yalaklık” kasaba dilinde espri, şaka, gırgır demekti…
∘∘∘

Futbol oynamasına izin vermezdi babası. Maç sırasında dışardan bağırırlardı:
“Şenol baban geliyor!”
Arkasına bakmadan duvardan atlar kaçardı sahadan… Dalga geçtiklerini anlayınca kavgaya geri gelirdi…
∘∘∘

Ülkemizin insan öğüten makinaları on yıllar önce aldı onu aramızdan.
Akciğerlerine musallat olan kötü hastalıktan çok genç yaşta çekip gitti. 
Pirinç tozundan hastalandığı söylendi…
Bir sezon pirinç aktarmıştı…
∘∘∘
Zekâ engeliyle (!) –gereğinden fazla zeki- doğmuş, engeli atlayamamıştı…
∘∘∘

Israrla Yeşilçam’a gidip şansını denemesini önerdim ona, cesaret edemedi…
Büyük komedyenlerden biri olabilecek yeteneğe sahip olduğundan kuşkum yoktu.
∘∘∘

Şenol da şirin kasabası da on yıllardır yok…
Sakil apartmanları örten bir gürültü bulutuna dönüştü güzelim kasaba…

∘∘∘

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder