Anlamazsın dünyayı, ürkersin, başın döner…
Razı
olursun, teslim olmaya, sığınmaya, sinmeye…
Uykuya
rahat dalma uğruna başını koyunca yastığa…
Sorsalar
niyetin kurtuluştur;
Oysa
olan bitenin tanımı basittir:
Aldanış…
∘∘∘
Cioran’ı
(ö.1995) kimse dinlemedi…
“Modern
insan,” dedi, “Luther’le (ö.1546) başladı, Don kişot’la –Cervantes (ö. 1616)- sürdü…”
O
zamanlardan bu yana “verimliliği” yanlış adlandırıyoruz:
Kurtuluş
sayıyoruz onu, halbuki aldanışımızın temel taşıdır…
Hayatın
yerine başka amaçlar koyan…
Yaşamayı
korku duvarları içinde sıradan bir istiflemeye döndüren…
Evrenin mucizelerini görmemizi engelleyen…
Kendine
–Tanrı’ya- dönmek yerine, otoriteye insanı kul eden çarkların en büyüğüdür
verimlilik…
∘∘∘
Sanal
korkunun kaynağıdır…
Yaşamaktan
korkarsın; çünkü hayat verimsizlik tadındadır…
Verimsizlik
ürkütür çalışmaya zorlar, köleliğe sürükler…
Kendinden
uzaklaşır teslim olursun…
∘∘∘
Korktukça
üzerine gelir hayat…
Güvenlik
ararsın…
Ya
sinersin ya da gölgesinde güç toplayacak beceri ararsın…
∘∘∘
Tuhaftır,
ciddiye aldıkça hayatı, daha çok verimlilik istersin, korkun artar…
Sindikçe
sinersin…
Esiri
olursun korkunun –hayatın.
∘∘∘
Bu
yüzden “Hayat ciddiye alınamayacak kadar önemlidir…”[1]
∘∘∘
Hepimiz
karıştırırız kurtuluşla aldanışı…
Kurtuluş
dediğimiz çoğu şey aslında bal gibi aldanıştır…
Kendinden
kaçış, başkalarının kurduğu sistemlere koşuştur…
Teslim oluştur…
∘∘∘
Kendinden
başka sığınak olmadığını kıyısından köşesinden anlamlı bulduğun an kurtuluşa
ilk adımı atmışsındır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder