Herkes
kadar sıkılan, herkes kadar mutlu, herkes kadar mutsuz…
Herkes
kadar can sıkıntı çeken, sıkıntısını bulduğu her sıradan çarenin buharında
eritmeye çabalayan…
İçkiye,
sigaraya, dost sohbetine, olur olmaz lâkırdılara, maça, eğlenceye, yağmurun
ıslaklığına, karın soğuğuna, politikanın açmazına, paranın lânetine sığınan.
Çok
yaşamak isteyip Tanrı’dan yalvar yakar zaman dilenen, ama bulduğunu ne
yapacağını bilemeyenlerin dünyasıdır kendi küçük dünyaları…
∘∘∘
Benim
kendi küçük dünyam…
Senin
kendi küçük dünyan…
Onun
kendi küçük dünyası…
Hücreler,
esaret çektiğimiz;
Köhne
kulübeler, pencerelerinden göklere açılmak isterken öleceğimizi bildiğimiz,
Güzele
isyan etmiş barınaklar, korkakların tünediği…
Ruhun
çaresizliğinden rengi atmış beton kutucuklar, içkiyle, kumarla, yemek keyfiyle,
seks eğlencesiyle kurtulacağımızı sandığımız…
Meraksızlığın
zehrini zoraki vakit geçirme talimleriyle akıtacağımızı düşündüğümüz…
Bizlerin
hüzünlü küçük dünyaları…
∘∘∘
Aldıkları
diplomayı, buldukları işleri kendi becerileri sanan, onların kanatlarında kendi
küçük dünyalarını yıkıp ufuklara yükseleceklerini düşleyen saf yaratıklar…
Bizler…
∘∘∘
Eğitim
de iş de senin değil, toplumun ihtiyacını düşünecektir…
Madem
ki biriciksin, seni senden başka kimin düşünmesini bekliyorsun?
∘∘∘
Belki
de mutluluk kendi küçük dünyana isyan edip sonuçlarına katlanmayı bilmektir.
Bunları
okullarda öğretmezler;
Tekliğini
benimsemenin düzeni bozacağını düşünmüş olabilirler mi?
Küçük dünyanda açacağın gediklerle hayatını sınaman gerektiğini kendin keşfetmek zorundasın...
∘∘∘
Yekta
Kopan’dan[1] (d. 1958) okuyabilirsin,
yanlış sokağa saparak kendi küçük dünyandan kopma debelenmesinin dramını…
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder