Sevinçle
hüzün kardeştir.
Sevinç
diye kalkarsın bakmışsın hüzün girmiş koluna…
∘∘∘
Hüznü
bilmeyen insan, sönmeyen alev, küllenmeyen koz, olmuyor.
Yapamadıklarının
ışıksızlığında, seçemediğin satırların arasında sarhoş gezinmektir hüzün…
Zihnin
yanılgısı, düşüncenin hayatın içinden çıkma çırpınışlarıdır…
Kutsaldır,
canlılara hastır; kendine danışılmadan dünyaya sürülmüşlerin arada bir durup “Ne
oluyor?” çığlığı atmalarıdır…
Hüznü
olmayanın sevinci de olmaz;
Sevinç
aramazsan hüznü de bilmezsin…
∘∘∘
Sevinç
de hüzün de, yengi de yenilgi de, zafer de hezimette canlılar arenasında görülür…
Bir canlı
da sensin; bilirsin, hazır olmalısın, ama olamazsın…
İstediğin
gibi biçilmemişsindir…
İşte
o zaman Ahmet Haşim’in (ö. 1933) “O Belde”sinde açarsınız gözünü:
“Melali
anlamayan nesle aşina değiliz.”
(Hüznü
tanımayan nesil bize göre değil!)
Kendini
tanımaz olursun!
∘∘∘
Hüznü
tanımazsan sevincin keyfinden de anlamazsın.
Hicazın
da hüzzamında fasılları hüznün ateşinde pişmiştir.
(Hicaz
ve hüzzam Anadolu Türk müziğinden titreşimlerdir.)
Beethoven’in
(ö.1827), senfonilerindeki, kuartetlerindeki, sonatlarındaki isyanın, öfkenin
tadı hüzün alevinde kaynamasından gelir.
Romantizm,
ruhun hüzün rüzgarında dalgalanmasıdır.
Sanatın
hem annesi hem de babasıdır romantizm…
Bütün
klasikler romantizmin çocuğudur…
∘∘∘
İnsanlığın
anasıdır hüzün; çünkü sevinci o varetmiştir.
Bayramda
sevinci yakalayamazsan hüzne sığın…
Araf
denilen renksizlik, sevinçle hüznün arasına düşer;
Yeter
ki kurtul araftan…
Unutma,
hüznün sonunda söker sevincin şafağı…
∘∘∘
Ruhunu
ateşle bayramda, ki hüzün trampleninden sevince zıplayasın...
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder