24 Haziran 2017 Cumartesi

Biraz da Bayramlık Hüzün



Sevinçle hüzün kardeştir.
Sevinç diye kalkarsın bakmışsın hüzün girmiş koluna…
∘∘∘

Hüznü bilmeyen insan, sönmeyen alev, küllenmeyen koz, olmuyor.
Yapamadıklarının ışıksızlığında, seçemediğin satırların arasında sarhoş gezinmektir hüzün…
Zihnin yanılgısı, düşüncenin hayatın içinden çıkma çırpınışlarıdır…
Kutsaldır, canlılara hastır; kendine danışılmadan dünyaya sürülmüşlerin arada bir durup “Ne oluyor?” çığlığı atmalarıdır…
Hüznü olmayanın sevinci de olmaz;
Sevinç aramazsan hüznü de bilmezsin…
∘∘∘

Sevinç de hüzün de, yengi de yenilgi de, zafer de hezimette canlılar arenasında görülür…
Bir canlı da sensin; bilirsin, hazır olmalısın, ama olamazsın…
İstediğin gibi biçilmemişsindir…
İşte o zaman Ahmet Haşim’in (ö. 1933) “O Belde”sinde açarsınız gözünü:
“Melali anlamayan nesle aşina değiliz.”
(Hüznü tanımayan nesil bize göre değil!)
Kendini tanımaz olursun!
∘∘∘

Hüznü tanımazsan sevincin keyfinden de anlamazsın.
Hicazın da hüzzamında fasılları hüznün ateşinde pişmiştir.
(Hicaz ve hüzzam Anadolu Türk müziğinden titreşimlerdir.)
Beethoven’in (ö.1827), senfonilerindeki, kuartetlerindeki, sonatlarındaki isyanın, öfkenin tadı hüzün alevinde kaynamasından gelir.
Romantizm, ruhun hüzün rüzgarında dalgalanmasıdır.
Sanatın hem annesi hem de babasıdır romantizm…
Bütün klasikler romantizmin çocuğudur…
∘∘∘

İnsanlığın anasıdır hüzün; çünkü sevinci o varetmiştir.
Bayramda sevinci yakalayamazsan hüzne sığın…
Araf denilen renksizlik, sevinçle hüznün arasına düşer;
Yeter ki kurtul araftan…
Unutma, hüznün sonunda söker sevincin şafağı…
∘∘∘

Ruhunu ateşle bayramda, ki hüzün trampleninden sevince zıplayasın...

∘∘∘


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder