28 Nisan 2017 Cuma

Sevinci Öldürmek



Yaşamın anlamıdır sevinç…
Umuttur…
∘∘∘

İnsan umutlu olduğu için sevince yürümez; sevinçli olduğundan umutludur.
∘∘∘

Karanlığı görürsen karamsar olursun… Karamsarlık yılgınlık değildir!
Budur normali…
Karanlığı görüp aldırmamak budalalıktır!
Kendini kandırırsın…
∘∘∘

Gerçekler karaysa karamsar olursun;
Umutsuzluk değildir bu…
Tükenmiş bir karamsarsan bil ki sevinçlerin ölmüştür…
∘∘∘

Birine dönüp “karamsar olma umutlarını kaybedersin!” diye yol göstermek “Kendini kandır, uyuştur, mutlu ol!” demektir.
Yeni sevinçlerle yaşama kafa tutabilmektir esas olan…
Nasıl sevinçli olacağını söylersin, biliyorsan…
Bilmiyorsan susarsın…
∘∘∘

İki alanda sevinç yüklenirsin:
Bir, mahrem özerk alanında… Kendi dünyanda… Kendi söylemini yakalamak için dünyayı neresinden tutacağını bulmaya çalışırken…
İçine düştüğün dilin sağduyu sözcükleriyle kendini anlattıkça sevinçsizlik kuyularında dibe batarsın…
Mahrem özyaratım alanında sevinç sana özel söylemin dokusundadır…
∘∘∘

İki, toplumsal alanda, kalabalıklarla birlikte…
Ne kadar çok insan senin yaşam tarzına uygun düşünüyor ve yaşıyorsa o denli rahat edersin…
Demokrasi denilen şey yaşam tarzı yarışmasıdır…
∘∘∘

İki alanda da esas olan sevinçleri öldürmemektir…
Öldürürsen yenisini bulman zordur…
İçindeki sevinç anası kısırlaşmıştır…
∘∘∘

Düştüğün hayal kırıklığı bataklıklarıdır, sevinci öldüren…
Bu kez iyi olacak diye kendinizi kandırır; “aynı şekilde düşünerek daha iyi sonuç almak” ister, hep düş kırıklığı solursan sevinçlerini ellerinle boğarsın…
Hem mahrem özerk dünyanda…
Hem toplumsal dayanışma dünyanda…
∘∘∘

Başkası yok diye bilerek yanlış ata binmekten, ölüme doğru yayan yürümek daha sevinçlidir...

∘∘∘




26 Nisan 2017 Çarşamba

Neye Sahipsin Dünyada




Hoşça vakit geçirmek istiyorsun yolculuğunda…
Ayakta kalmaya çalışırken…
Ve de önüne geçmek arzusundasın yol arkadaşlarının…
Kurguna kurulusun...
Bir şeyleri sahiplenip oyunu bozmazsan hep aynı hikâyelerle kavrulacaksın…
∘∘∘

İmdadına can sıkıntın yetişiyor:
Tekdüzelik, yavanlık, vasatlık, boyun eğme; 
Ölüm böyle bir şey olmalı…
Belki de daha iyi!
∘∘∘

İçini hüzün renklendiriyor; ışıklar tükenmiş…
Başka şeyleri sahiplenip oyunu bozmayınca sıkıntını sahipleniyorsun…
Duvara dayanmışsın…
Ya yavanlıktan boğulacak, ya sıkıntınla sarmaş dolaş eriyecek…
Ya da…
Ya da büyülü bir şeyleri sahiplenip oyunu bozacaksın…
∘∘∘

Büyük tuzak işte bu sapakta…
Sahiplenmeyeceğin şeylere sarkıyor gönlün;
Çalmayı öğrenmeden orkestra üyeliği arıyorsun!
Bozmak bir yana; soytarısı oluyorsun oyunun…
∘∘∘

Sorun binlerce yıldır var…
İnsan hep aynı uçurumun kenarında:
Beklenti yelkeninin bezi açık denizlerin rüzgârına dayanmıyor…
 ∘∘∘

Sahip Olunan

“Biliyorum sahip olmadığımı
Ruhumdan engelsiz akıp gitmek isteyen
Düşünceden başkasına,
Ve bir de beni seven bir kaderin
Tadını kıyasıya çıkartmamı sağladığı
Her güzel âna.”[1]

∘∘∘



[1] Goethe (ö. 1832) Alman Şair.



25 Nisan 2017 Salı

Özyaratım ve Rahat Yaşam (2)




İnsan, evrimin kardeş iki kuvvetinin ortak ürünüdür;
Tek başına ayakta kalma ve toplumsal dayanışma…
İlki içimizdeki kötünün ikincisi ise iyinin kaynağıdır…
∘∘∘

Davranış yelpazesine bakarsak:
Bir yanda yalnızlık duygusunu bilenler ve onunla rahat edenler vardır;
Diğer yanda, topluma, sağduyuya sıcak ve yakın duranlar…
∘∘∘

Tek başına rahat edenlerden biriysen ve de sağduyuyla başın hoş değilse…
Yavan, güvenilmez, ortalamacı, hesapsız, kitapsız, ezberci, gözü kapalı buluyor olabilirsin sağduyuyu…
Toplumun söylemiyle kendini anlatmak yetmez, kendine yeni söylem icat edersin.
Benim hayatımın, dersin, başkasının yazdığı bir oyun olmasını istemiyorum. Olumsal –zorunlu olmayan ama olanaksız da olmayan- bir nehir olan geçmişimi seyrediyorum…
Kendimi yeniden yazıyorum, yeniden yaratıyorum; yeni bir söylem buluyorum kendime…
Ne istersem onu olmak istiyorum…
∘∘∘

Kılavuzum sağduyudan, bilimden, felsefeden çok şiir, roman…
Yeni söylemler bulup yepyeni sözcüklerle hayatı anlayanlar…
∘∘∘

Toplumun amacı bir bakıma “herkesin kendi yeteneklerine göre en iyi özyaratım şansına sahip olmasına izin vermek” değil midir?
∘∘∘

Mahrem özyaratım mı?
Yoksa adaletsizliğe karşı mücadele mi?
Hangisine ne denli hasredeceksiniz kendinizi?
“Bu soruların yanıtı yok!” diyor Richard Rorty (ö. 2007).
Bana sorarsanız içinizdeki sestir baskın çıkan; hangisini iyi becerirseniz onda kalırsınız.
İki büyük araçtan hangisinde iyiyseniz ona verirsiniz kendinizi.
Özyaratım yalnızlık istiyor diye onu bencillikle karıştırmayın…
Kökeni iyilikten, dayanışma ruhundan beslenir, ayakta kalma güdüsünden değil!
∘∘∘

Mahrem özerkliği –özyaratımı- seçenler: Nietzsche (ö. 1900), Heidegger (ö.1976), Nabakov (ö. 1977)…
Adaletsizliğe karşı savaşanlar: K. Marx (ö. 1883), J. S. Mill (ö. 1873), Habermas (d. 1929)…
Yanlışlar vardır ama kötü olanı bulamazsın aralarında…

∘∘∘



24 Nisan 2017 Pazartesi

Özyaratım ve Rahat Yaşam (1)





Özyaratım[1] yalnızlık duygusuna, rahat yaşam dayanışmaya kapı açar.
∘∘∘

Yalnızlık deyince fare görmüş kadına dönüyorsan dinle ve felsefeyle sıcak ve verimli birliktelikler kurman beklenmez.
Hayatın rahat yaşam ucuna yakın durman, insanlarla beraberliği dayanışmayı kutsaman, toplumu sevmen, sağduyuya güvenmen umulur…
∘∘∘
                                                                                      
Sağduyuya bel bağlamışsan rahat yaşam pek zor değildir…
Herkesle birlikte uçurumdan yuvarlanınca kendini suçlamadan sessizce kabulleniyorsan rahatın kolay kaçmaz!
Huzurun bozulmaz; kafandaki ön kabullerinin ruhuna verdiği dinginliğin koruması altında yaşarsın…
Ön kabullerin metafizik’in meyveleridir: Hayatın doğası, gerçekliğin özü, insanın doğası, dışımızda bize bağlı olmayan keşfedilmeyi bekleyen gerçekler, gündelik şansızlıklarımızı nasıl telafi edeceğimizi anlatan sağduyu hikâyeleri…
Özyaratım sana göre değildir…
∘∘∘

Sağduyudan kuşkuya düştüysen farklı mahalledesin:
Gündelik hayatın göreceli az riskli olan semtinde…
Metafizik rahatlatıcılara kapalısın…
Örneğin paranı bir uzman dedi diye  kaybedersen, “ne yapabilirdim ki, daha iyi mi bilecektim…” diye safça kendini avutup rahat uyuyamazsın…
Uzmanın dediklerinden de kuşkulanır, anlamaya çalışırsın; anlamayacağın için paranı kaybedeceğin yere yatırmazsın…
∘∘∘

Bu yol güvenlidir; gelgelelim, zordur, bir türlü huzur bulamazsın…
Atacağın her adımı kontrol ettiğin için, rahat yaşam peşindeki kalabalıklar, yakın çevren, akrabaların seni tuhaf bulur…
Hani, şu tek yönlü yolda ters giden temel var ya… Seni ona benzetirler…
Oysa sağduyuyla yön bulanlar ters yöndedir, kimseye anlatamazsın…
Metafiziği kolay yenemezsin…
∘∘∘

Dayanabilirsen, öyle bir sapağa çıkarsın ki sonunda, artık kendini yeniden yaratmadan –özyaratım- başka çıkışın kalmamıştır…
(Devam edecek)



[1] Richard Rorty (ö. 2007), Olumsallık İroni ve Dayanışma.

22 Nisan 2017 Cumartesi

İnsan Neyi Arıyor




Şöyle böyle 3000 yıldır arıyoruz.
Neyi arıyoruz?
Hakikati!
∘∘∘

“Hakikat de neki?” demeyin…
Nereden bileyim. Hem bilsek neden arayalım ki?
Henüz bulamamışız ki arıyoruz değil mi?
∘∘∘

Şaka bir yana, bulabildiğimiz doğanın ne olduğu…
İnsanın da parçası olduğu doğanın…
Atomlar küçük parçacıklar…
∘∘∘

Gelgelelim, insana ve davranışlarına gelince hâlâ bir b.k bilmiyoruz!
Onun için diyoruz ki: İnsanın doğasını –özünü, onu insan kılan çekirdeği -tüm insanların taşıdığı damgayı, markayı- bilmiyoruz.
Bu nedenle, ne insan biliyor aradığı şeyi, ne de insanlık.
∘∘∘

İnsanın doğası, hayatın doğası, gerçekliğin doğası dendi mi işaret edilen bir sihirli çekirdek.
Kimi saygın bilimcilere[1] göre: “insanı keşfetse keşfetse fizik, kimya, biyoloji keşfedecek…”
Ben sayarım fizik’i, en saygın kalelerimizden biri…
Ama ne kadar daha bekleyeceğim?
Godot’yu mu bekliyoruz?
∘∘∘

Kimi saygın filozoflar[2] ise, davranışlarımızı belirleyen evrensel bir damga olmadığını, küçücük hayatların tikel olumsallıklarından kendi bilgini yaratman gerektiğini savunuyor.
Hayatımız, benliğimiz olumsaldır… Rastlantılarla, tesadüflerle şekillenir…
Bağlı olduğumuz evrensel bir hakikat yerine, kendimizin yaratacağı –keşfedeceği değil- “kendi bilgimiz” söz konusudur.
Kendini içine düştüğün cemaatin diliyle tanımlarsan, sağduyunun kopyalarından ikinci sınıf –benzerlerinin kopyası- biri olursun…
İçinde ıstırap çekeceğin kalıptır bu!
∘∘∘

Keşfedilecek “orada dışımızda duran bir hakikat” yerine, icat edilecek, yaratılacak “kendi bilgimizin peşinde olduğumuzu iddia eden Nietzsche’dir (ö. 1900):
“Gündüz için, gece için küçük hazlar… 
İşte size son insan…
Herkes dünyaya eğlenmek için gelmemiştir, yalnızca İngilizler böyledir.
Üstinsan son insana karşıdır…
∘∘∘



[1] E. O. Wilson (d. 1929), Amerikalı biyolog.
[2] Richard Rorty (ö. 2007), Amerikalı Düşünür, “Olumsallık İroni ve Dayanışma”.


20 Nisan 2017 Perşembe

Hayat Metafizik Dünya Fiziktir




Sormadan duramaz insan;
Düşünmeye başladığından bu yana böyledir…
∘∘∘

Sora sora dünyayı neresinden tutacağını keşfetmiştir:
Gerçek bilimlerin –fizik, kimya, biyoloji…- hükümlerini benimsemeyen bir karşı ses duymazsın günümüzde…
∘∘∘

Fizik, hayata boş vermiş; gözünü yalnızca dünyaya dikmiştir…
Hayatın Metafizik’e terk edilmesi böyle olmuştur.
İnsan, bilimin doğayı çözüp hayat’ı anlamamıza destek vermesini beklemez…
Sürekli sorar:
Nasıl bir hayat sürmeliyim?
Kendi kendimin bilgisini nasıl bulurum?
Fizik aldırmayınca, metafizik yanıtlar…
∘∘∘

Hayat oyunu, metafizik’in sahasında oynanmaya başlamıştır…
Hâlâ orada oynanmaktadır…
∘∘∘

Dünya fiziktir:
Dünyayı tanıma oyunu fizikle oynanır…
Kurallar bellidir fizikte.
Sonuçlar zorunludur!
∘∘∘

Hayat metafiziktir:
Hayatı tanıma oyunu metafizikle oynanır…
Kuralları yok metafizik’in…
Aklına geleni söyle, yara bere almazsın!
Metafizik olumsaldır –dedikleri olur da olmaz da-, zorunlu değildir…
Bunu bile bile, riskleri göre göre oynamak zorundasın yaşam oyununu.
Beklemez hayat!
Riskse risk; uçurumsa uçurum…
Elinde ne var:
Geçmiş yaşamın –istatistiklerin-, “gökyüzündeki yıldızlar gibi içinde gezinen iyilik”, öğrendiğin klişe bilgilerin ve deneyimin…
∘∘∘

Kendi hikâyeni kendin yazacak, kendi bilgini kendin bulacaksın…
Hiçbir romanın seni yazmadığını öğrendiğin gün, olumsallığın şimşeği çakacak gözünde!
Uzmanlara git tabii ki; ama unutma, hayal kırıklığına hiçbirini ortak edemezsin…
Bireysel geçmişinin olumsallıklarını alıkoyup ruhunun rahat edeceği bir benlik yaratırsan rahat edeceğin rolünü bulacaksın…
Pusulan: duyguların, sezgin, hislerindir; bilim’e henüz pek bel bağlamamalısın!
Dilin, şiirin dili: imgeler, metaforlar, duygulanımların…
Ya zamanı unutur, ya da hüzne boğulursun…

∘∘∘


19 Nisan 2017 Çarşamba

Çiçeği Tanımak İstiyorsan





Yolunu bulacaksın…
∘∘∘

Bulamadım dedin mi; unutacaksın çiçeği…
Razı olacaksın baharsız dünyaların elvermeyen havasına.
∘∘∘

Aramanın tadına âşık olunca yola düşüyorsun;
Yaşamayı arama’ya dönüştürüyorsun…
∘∘∘

Çiçeğimi koklayıp geçen de, bir şeyler öğreneyim diye koparan da onu tanıyamaz…
Diyor Alman şair Hölderlin (ö. 1843);
 “Bu kitapta, okurların bir bölümü kıssadan hisse arayacak, bir bölümü de pek kolay tarafından alacak, iki grup da anlamayacak…
∘∘∘

Ne kafadar bir dost gibi öğüt verir, ne beklediklerini fısıldar çiçek…
Yaşarsın, bakarsın, anlarsın…
Bilgi biriktirmeden kavrarsın…
∘∘∘

Kimseden dinlemezsin çiçeği…
Kitaptan okumaz, filmini seyretmezsin…
Çiçek konuşmaz.
Niçin güzel olduğundan haberi yoktur.
Ne zamanı ne tesadüfü bilir.
∘∘∘

Olumsallıktır çiçek.
Her şey tükenince açar…
∘∘∘

Yola çıkmışsan çiçeği tanımışsındır…
Her sabah yeni bir anlam bekler seni bilirsin;
Her gece çiçeği anımsatan yıldızlar…
∘∘∘

Koklayıp geçmekle…
Koparıp yakana takmakla tanıyamayacağını öğren, diye yaratmıştır çiçeği Tanrı!
Yaşa, bak, anlamayı keşfet demiştir…

∘∘∘