Bazen gökte aradığını yerde
bulursun.
Kim bilir kaç yıldır bilmiyorum,
kafamda içinden çıkamadığım sorularla dolaşıyorum.
Bir bakıma iyi oldu can sıkıntısı
çekmez oldum.
Ama içimdeki karışıklık öylesine
arttı ki, olmadık yerlerde bir parça aydınlık ararken yakalıyordum kendimi…
∘∘∘
Nasıl oluyordu da büyük
kalabalıklar aklın apaçık doğrularına açıkça aykırı durabiliyordu?
Bu bir…
İkincisi:
Teknoloji –bilimin, şirketlerden
olma çocuğu- ciğerlerimize toz ve asit pompalarken yığınlar çocuklarını bile umursamıyor!
Bırakın karşı durmayı, anlatsan
dinlemeye değer bulmuyor!
∘∘∘
Görüyorum düşünmek akıl
yürütmekten çok fazlası…
Ercan Kesal (d. 1959) “Aklımızı
zorlayan değil duygularımızı harekete geçiren şeydir esas olan” diyor, “bu da çoğu zaman ‘çok basitmiş gibi gelen
küçük bir ayrıntı’dır.”[1]
“İşte bu!” diyorum.
Böyle söylemeli, bu basitlikte!
∘∘∘
“Bizler illa ki düşünen makineler
değiliz; bizler hisseden makineleriz, düşünmeyi de becerebiliriz!”[2] deyince de aynı şeyi
söylüyoruz ama açık değil…
“‘Doğru’ otomatik olarak insanın davranışını değiştirmeli” diye açık etmeden inandığımız bir garabet –aslında büyük
yanlış demeliydim- var!
Ayakta kalmaya çalışan sade
vatandaşın, yanındakinden daha çok biriktirmeye çalışan beyaz yakalının umurunda
değildir doğru!
Kılını kıpırdatmaz; görür, kabul
eder, ama gene bildiği gibi yaşar…
Duygularının harekete geçmesini
bekler; yani Ercan Kesal’in “Cama Vuran Kuşunun” peşindedir.
∘∘∘
Peki, ‘doğru’yla duyguları hareketlenen insanlar yok mudur?
Vardır!
Diyojen (ö. m.ö. 323) gibi bilgeler, bilim insanları…
Her yüzyılda bir-iki kişi!
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder