Bilimin tüm zaferlerinde bilgelikten yoksunluk göze çarpar.
John FOWLES (ö. 2005)
İnsanlık mükemmelleştikçe, insanın değeri azalıyor.
Gustave FLAUBERT (ö. 1880)
Benim bol vaktim var
Her zaman için ölüme,
Kayıtsız yürüyemem
Geleceksiz yoluma.
Behçet NECATİGİL (ö. 1979)
Arabayı
park eder, camiye yürür.
Küçücük
avlu doludur, öğle namazından çıkmış
kalabalık cenaze namazını kılmak üzeredir.
İmamı
bekliyorlar diye düşünür Kenan.
İkili
üçlü guruplardan mırıltılar yükseliyordur.
Öbür
dünyaya göçen biri için yapılan veda töreni, kayıtsızlıkla sıradan bir görüşme
ve sohbet etme fırsatına dönüşmüştür.
Buradaki
saygı, incelik ve zarafet eksikliğini insanların görmemesini anlayamaz…
Yolcu
edilene, kendilerine, Allah’a, doğaya ve ölüme saygı eksikliği…
On
dakika olsun susup bir cenazenin başında bile tek başına kalamayan bu kendinden
kaçışın bir açıklaması olmalı…
Çevrede
gözüne tanıdık simalar ilişir, ama yalnız kalmak ister, bir kenara çekilip
durur.
Kalabalık,
şekilsiz kıpırtılardan oluşan bir kümeye dönüşmüştür.
Bir
anda gözleri dolmuş, söz geçiremediği damlalar elmacık kemiklerini aşmayı
başarıp yanaklarından aşağı süzülmüştür.
Kimin
öldüğünden haberi yoktur.
İnsanlar
görmesin diye yanaklarını temizleme isteği falan duymaz.
Kimin
ne diyeceği umurunda değildir.
Rahat,
huzurlu, içini temizleyen bir boşalmadır bu.
Kendi
cenazesine gelmiş gibi hisseder.
İnsanın
arada bir kendi cenazesine gidebilmesinin iyi bir fikir olacağını düşünür.
Doyasıya,
kanasıya ağlar…
Camiden çıkarken bazı konuşmalar çalınır kulağına.
“Habibe
Hala’nın nesi ola? Öyle içten ağladı ki…”
Benzer
bir sahneyi Amerikalı bir yazarın romanında okuduğunu anımsar.
“Günü Yaşa”yan roman
kahramanı, tanımadığı birinin cenaze törenine karışıp katıla katıla ağlıyordu…
Cenaze
alayıyla mezarlığa kadar yürür.
Hacer’in
ve Hamza’nın mezarlarını ziyaret eder. Konuşur onlarla, anlatır olanları...
Hamza’nın bu dünyaya bir türlü uyduramadığı zekâsının sindiği aydınlık temiz
yüzünü görür gibi olur, Hacer’in kahverengi gözleriyle yan yana.
Mezarlıktan
çıkar ve karşıdaki ağaçlık bölgeye tırmanır, Dut’la Mars’ı gömdükleri kayın
ağacının dibine.
Mars, her eve gelişinde yaptığı gibi ön ayaklarıyla bacaklarına
zıplamıştır.
İki
damla gözyaşı tutunamaz yine gözünde.
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder