Ne olduysa yüz bin yıl önce oldu.
Hayvanlardan biri gibi yaşıyorduk…
Büyük, büyük dedelerimizden biri kafasında
tuhaf bir sarsıntı hissetti:
Beyninin doğal sargılarında bir değişiklik
–mutasyon- olmuş…
Sinir sargıları “digital
infinity’ –sayısal sonsuzluk- üretmeye uygun hale gelmişti.
∘∘∘
Sayısal sonsuzluk tüm insan
dillerinin ortak bir özelliği:
Sınırlı sayıda harf grubuyla sonsuz
sayıda anlam üretebiliyorsunuz!
Düşünebilmek ve ardından
konuşabilmek için beyniniz bu yeteneğe sahip omalı.
Önceleri ‘dil’ yalnızca düşünmek
içindi.
Dilini bilen kimse yoksa kiminle
konuşacaktın…
∘∘∘
Büyük dedemizin dilini bilen yeterince
çocuğu ve torunu olacaktı ki hepsi dil öğrenebilsin.
Böyle başladık düşünmeye ve
konuşmaya.
Hepimiz aynı dedenin torunlarıyız…
∘∘∘
İnsanın kötülüğü ağır basan bir türe
dönüşmesinin önü böyle açıldı...
“İnsan ‘özü’ ile büyük, ‘eksiklikleri’
ile aşağılık hâle geldi.”[1]
Artık kimse, kimseyle anlaşamıyor;
Ortak haz yerine özel çıkar için
düşünüyordu…
∘∘∘
Düşünceden önce otomatik
plotlarımız vardı:
Sezgilerimiz ve duygularımız…
Hâlâ bizimleler, ancak küçümsüyoruz
onları, rasyonel olmadığına inanıyoruz…
Duygularımızın güvenilmez
pusulasından kurtulduğumuzu, yerine aklımızı koyduğumuzu sanıyoruz…
Hâlbuki hislerimiz, duygularımız
bizim hayatımız.
∘∘∘
Aydınlanma da öyle sandı!
Önce bilgi sonra hayat dedi…
Bugün yanılgımızın dehşetini seyrediyoruz…
∘∘∘
İçinde hayatın olmadığı
uygarlığımız, canlıların yaşamını ellerinden almayı gururla sürdürmeyi marifet
biliyor…
Business –İş- doğaya ve hayata
meydan okuyor:
“Evet, diyor, doğru söylüyorsunuz
para kazanmak bazen doğayı ve de yaşamı yok ediyor!”
Neden aklımız işe yaramıyor?
Ne yapabiliriz?
∘∘∘
(Devam edecek)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder