Paletli hafriyat kepçesinin
sahibi ve operatörü Recep…
Hafif göbekli, toplu yüzündeki
iri yuvarlık gözleri hep umutlu ve ışıltılı…
Temel dolgusunu sıkıştıracak…
∘∘∘
Deneyimim yok, korkuyorum; temel
perdesinin üstünden atlatacak 16 tonluk kepçeyi Recep, çakılı sıkıştıracak…
Beton duvarı yıkıverir diye
geçiyor aklımdan, Allah korusun!
“Recep aman ha!”
“Güven be ağabey, benim işim bu;
sen başka şeyleri kolla!
∘∘∘
Duvarların üstü demir
filizleriyle kaplı…
Filizlerin arasında elimde hortum
dolaşıyorum…
İkinci bir kepçe çakılı içeri
boşaltıyor, Recep paletliyle düzeltip sıkıştırıyor.
Ben yukardan çakılı suluyorum,
iyi sıkışsın diye…
Pantolonumun paçası iki de bir
filizlere takılıyor tökezliyorum…
Sakın ha, diyorum içimden, bir
düşmen eksik!
∘∘∘
İyi gidiyor. Büyük gözlerden
birini yarısına dek doldurduk.
İşi giderek öğreniyoruz…
Bir ara köşeyi sulayabilmek için
30 cm’lik duvarın üstünde ilerleyeyim istedim. Hızlı gitmiş olmalıyım…
Pantolonum demire takıldı dengemi
kaybettim. Basacak yer bulamadım 1,5 metre aşağıya toprağın üstüne yuvarlandım.
Bir takla atıp Recep’in
kepçesinin önüne sırt üstü düşmüştüm…
∘∘∘
Allahtan, temel duvarından parmak
gibi uzanan çiroz demirlerine çarpmamıştım…
Şanslıydım, pantolonumu yırtmış
birkaç küçük ezik çizikle atlatmıştım…
Ciddi bir kazadan ucuz
kurtulmuştum…
∘∘∘
Öğle yemeğinde Recep yanıma
oturdu.
“Ağabey dondum kaldım biliyor
musun, elim ayağım çözüldü… Öylesine bir badire atlattık ki!”
Anlamadım, soran gözlerle ona baktım.
Sürdürdü:
“Kusura bakma ağabey ölseydin polise
ne derdik? Ne yaptınız adama, getirdiniz İstanbul’dan öldürdünüz, diye
sorarlardı… Hadi bakalım cevapla… Allah korudu bizi!”
Recep şaka yapmıyordu!
Başımla “Haklısın,” dedim.
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder