Bunun iki nedeni var:
Bir, genel olarak yaşamlar yaşanmaya değmeyecek kadar sıkıcı ve
acılı…
Yalnız kederli olsa belki iş
kolaydı…
Bir de monoton ve sıkıcı…
Yaşarken can tüketen bir hayatın
filmini kim seyreder?
∘∘∘
Film çekmenin ustalığı, gündelik
hayatın monotonluğunun filme sinmesinin önüne geçmektir…
Soru şu:
Böylesine boş bir yaşamın içinde
olanlar farkında değil mi?
Bal gibi farkında, hem de herkes!
Yalan dünya…
Kime kalmış ki sana kalsın?
Bunları kim söylüyor?
Hepimiz!
∘∘∘
Biliyorsun beyhude olduğunu…
Vazgeçmiyorsun!
Kimsenin seyretmediği filmi
yaşıyorsun…
Çünkü “ümit hastalığı” çekiyoruz!
Bekliyoruz…
Günün birinde gelecek, diyoruz
beklediğimiz…
Kalabalıklara yemenin tadı,
seksin keyfi, başkasını çekiştirmenin eğlencesi yetiyor beklerken…
∘∘∘
İki, bunları söyleyenleri çoğunluk sevmiyor…
Filmleri seyretmiyor…
Kitapları okumuyor…
Çünkü gündelik hayatlar düşüneni
cezalandırıyor!
Üstelik düşünmek uzun hazırlık,
yeterli deneyim istiyor…
Bulamıyorsun!
Senden, belletileni gözü kapalı
yapman bekleniyor…
Karşılığında ayakta kalıyorsun…
Olabildiğince yiyor, yapabildiğince
sekse razı oluyor, insanları çekiştirerek vakit öldürüyorsun:
Bunu gördüğün için ‘yalan dünya!’ diyorsun…
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder