Adam kapıyı öyle bir çekti ki
sesinden kendisi irkildi.
Düşüncelerinden koptu kendine
geldi. Çevresine göz gezdirdi, yağmur iç sızısı gibi gibi düşüyordu. Kasvet
bastı içini.
Kaplumbağanın ürküp kafasını
içeri çekivermesi gibi hızla geri düşüncelerine geri gömdü kendini.
∘∘∘
Karısıyla bir türlü aynı hatta
düşünemiyorlar. Güneşli bir günde sıcaktan yakınsa, “dün daha sıcaktı” der
karısı; kara kışta dondum dese, “ben o kadar üşümüyorum,” diye lafın köküne zehri
atar.
İşleri bir türlü rayına
sokamıyor. Dün müdürden zılgıt yedi. Projedeki altı ay gecikmenin telafisi yok…
Her yönden kötü haber akıyor. Sanki
zaman ahdetmiş adama karşı yürüyor…
∘∘∘
Kafasında geçmişten geleceğe
çektiği her çizgi çıkışı belirsiz lâbirentlerde yitiyor.
İç açıcı yeşil vadilerin
bahçelerinde eğlenen yok gibi.
∘∘∘
İşini sevmiyor. Yaptığı işe
benzer başka bir iş istemiyor.
Böyle olunca yeni iş bulamıyor.
Kafası hep geçmişten geleceğe akan raylarda...
Niçin başaramadığında…
∘∘∘
Dün’le yarın’a bakarken
donmuş kalmış sanki…
Bugün (şimdi) adam için hayat koşusunun bir engeli, gözünü kapatıp üstünden
atlıyor.
Ne görüyor ne dokunuyor şimdi’ye.
∘∘∘
Zihninin kuklası
adam; her dediğine inanıyor.
Zihnini kendisi
sanıyor!
Tanrı’nın kendini korusun diye
verdiği aletle -düşünce’yle- özdeşleşmiş…
Sanki kendisi tümüyle düşünce…
∘∘∘
Yolu gösteren düşünce;
cezayı yüklenen adam…
Büyük bir hata yaptığını seziyor, ama anlamıyor
ve anlatamıyor.
Özellikle de şimdi’nin üstünden yüzüne bile bakmadan
atlarken…
Kara kışta kendini sokakta acımasızca bırakıp
çekip gidiyormuş gibi geliyor…
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder