Cesaret gübresinin bol bol
atılmadığı topraklarda yetenek
yeşerip boy atamadan kurur kaybolur.
∘∘∘
Ne zaman “Hayat ciddiye alınamayacak kadar önemlidir”[1]
sözünü duysam, gözümün önüne başına kiremit düşecek diye sokakta dolaşmaktan
korkan biri gelir.
Öylesine ciddiye alıyor ki yaşamıyor…
∘∘∘
Suçluluk jüriye, adalet ise Tanrı’ya kalır. Bu teselli
ile avukatlar midelerinin almadığı
davaları üstlenirler Anglosakson sisteminde.
Sağlıktan başka amacınız yoksa,
doğum günü kutlamak için 12 ay yaşamaktan başka nedene ihtiyacınız yoksa, daha iyi bir dünya işine
beni karıştırmayın diyorsunuzdur.
Avukatları örnek alıp yaşamı nasıl
üstlendiğinizi sorgulamalısınız…
∘∘∘
Can sıkıntısı saatleri
harcamadaki başarısızlığın meyvesidir.
Ayakta kalmak için onca çalış çabala, Tanrı, kim bilir hangi badirelerden
atlaman için ne şanslar vermiş olsun; sen avucunun içindeki lütfedilmiş zamanı geçirmeyi becereme, canın sıkılsın…
Emanete hıyanet mi, yoksa belirsizlik çıkmazındaki hüzün mü?
Karar veremiyorum…
∘∘∘
Varlığın güvenliğine sığınırsın,
düştüğün boşlukta kendine zor hesap verirsin. “Bu mudur?”, sorusunun altında
ezilirsin!
Varlığın yoksunluğunun güvenliğine
sığınırsın. Can acısından sıkılacak can'ın kalmaz!
Aradaki altın denge ipin
üstündeki cambazın dengesidir.
Kadınla Adam -birlikte- bir
türlü duramazlar...
∘∘∘
Bir öğretmen tanırdım. İyi eğitimli bir oğlu vardı. Ne yaptı etti
şirketlerde çalışmasını engelledi. “O,” dedi, “düşünmeden yapamaz. Düşünen adam şirketin amacı yerine “bildiği
hakikati” kovalar…”
Tersine ikna etmek için ne uğraşmıştım!
Metafiziğe pek güvenmemeliyim!
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder