İlk
kez okudukların dışında, yazarı az çok tanımışsan yeni yazıyı bir beklenti ile
okursun…
Beklentin
oluşmamışsa o yazarın yazısıyla neden zaman harcayasın?
Yazana
gelince hep merak etmiştir, kafalarda yarattığı beklentiyi…
∘∘∘
Düşündüğüm
şeyleri nasıl anlatacağım, telaşındadır yazan: En kısa, en öz, en etkili, en
yakıcı, en….. aklına ne gelirse…
Okuyanı
çeken şeyle, yazanın beklentisi ne denli öpüşür, elbet bir fikrim var; ancak üzerinde
konuşacak kadar emin değilim…
Başlığın
yanıtını bilmiyorum. Çok okunur dediklerimde hep yanılıyorum; ama niçin
yazdığımı iyi biliyorum…
Her
yazıdan sonra dünyayı biraz daha evim gibi hissediyorum, tüm çirkinliklere, tüm
adaletsizliklere, anlamsızlıklara, bencilliklere, gözün içine bakarak söylenen
yalanlara karşın böyle…
Sanıyorum
yazılar, düdüklü tencerenin buhar kaçıran rahatlama vanası gibi çalışıyor…
Söyleyeceğini
söylüyor rahatlıyorsun…
∘∘∘
İkinci
bir nokta daha var ki, bence daha önemli…
Dağları,
taşları, toprağı, havayı, rüzgarı, hayvanları ve de insanları sanki daha iyi
anlıyormuşum gibi geliyor yazınca…
Ruhumun
ritmi –yaşam sevincimin iniş çıkışları- masum gördüğüm her şeyle daha uyumlu
duruma geliyor…
Bu
bana yetiyor olmalı.
Çirkinlikler
siliniyor gözümde, rahat ediyorum…
∘∘∘
Bu
yazıya seni çeken nedir, sona gelirken beklentin ne denli karşılandı, tam bir
gizem benim için.
Duygularının
vücudunda bıraktığı izlerden –hislerin- yalnızca sen okuyabilirsin.
Sürekli
yanıldığım tahminlerle oynamaktan başkası gelmiyor benim elimden;
Ama aramızdaki
diyaloğu yaşadığımı duyumsadığımı söylemem abartı değil…
Belki
de yazmanın–okumanın büyüsü –sinerjisi- burada yatıyor…
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder