23 Ekim 2017 Pazartesi

Mutlu musun Nasıl Anlarsın




Önce hangi gruptansın ona bakalım:
Hayatın aktığı yöne mi gidiyorsun, yoksa tersine mi?
∘∘∘

Eğrisine doğrusuna bakmadan zamanın aktığı yöne gitmekten rahatsız değilsen, -yaşama uyum sağlamışsan- mutlusundur…
Zorlukların varsa ayak uydurmakta beceriksiz sayarsın kendini;
İmrenirsin uyanıklara, herkesle iyi ilişki kuranlara…
Yok yere “canım seni gördüm daha iyi oldum!” diyenlere…
Kolay rüşvet verenlere…
Arkadaşı çok, dostu az olanlara…
Kurnazlara, ilkesiz pragmatiklere, faydacılara…
∘∘∘

İnsan ruhunda zaman aklın tersine akar, acımasızdır; yalnızca evrim gelir hakkından onun…
Bunu görmüşsen, yönünü kendin çizince mutlu olmuş sayarsın kendini.
İşin kolay değildir; ama değişemezsin böyleysen böylesindir…
∘∘∘

Dalgaya karşı yüzmek bir yoldur…
Çabuk yorulur saçmaladığını çok sürmeden anlarsın.
Başlarsın duygularını karşılayan yeni yollar aramaya…
Zamanın silahşörleri hemen yakalar izole ederler seni.
∘∘∘

İstediğin kadar herkese saygılı, nazik, hoşgörülü, anlayışlı ol…
Nefes almandan pirelenir, duruşundan alınırlar…
Tarzından gıcık kapar, kendilerini adam yerine koymadığını zannederler…
Durumu kavrarsın, ancak değiştirmeye gücün yetmez…
Sonunda pes eder, umursamaz, bildiğin yoldan gidersin;
Ne kadar erkense o kadar şanslısın…
∘∘∘

Senin için mutluluk “başka bir dünya” kurmaktır…
Zamanın ruhuna kafa tutan…
Edebiyatın, şiirin, müziğin, felsefenin dünyalarından esinlenen…
Kendi becerilerinin üzerinde temellenen…
∘∘∘

İkinci gruptan biri gibi hissediyorsan…
Ya kendi becerilerinin dünyasında bildiğin gibi yaşarsın;
Değerlerini kendin yaratarak…
Ki mutlusundur.
Ya da sürekli eleştirdiğin sistemin ikliminde ümitsizce yeşerecek toprak ararsın…
Kuşkusuz mutsuzsundur.

∘∘∘

21 Ekim 2017 Cumartesi

Deha Uçar Normal Sürünürmüş




Normalin kolay ulaşamadığı tepeler vardır…
Deha kolay çıkar.
Uçarak belki de…
Quantin Tarantino (d. 1963) filmleri izlemişsindir:
Kill Bill, Ucuz Roman, Rezervuar Köpekleri, Soysuzlar Çetesi, Zincirsiz…
Perdeye, ekrana yapışırsın…
∘∘∘

Ama içinde garip bir boşluk, bir şeylerin, hem de epey önemli bir şeylerin eksik olduğunu mırıldanıp duruyordur…
Keyfine limon sıkmak ister gibidir:
“Tarantino kaç 'Oscar' alırsa alsın, ilk bir-iki filmini zevkle izlemiş olsan bile sinemadan çıkarken yaşam sevincinin yenilendiği hissini yaşamazsın…
Zamanı unutmuş ancak yarınına taşıyacak bir sevinç almamışsındır…
Stanley Kubrick’in (ö. 1999) Full Metal Jacket’inin ardından yaşadıklarının yanına bile yanaşamazsın…
(Full Metal Jacket çekilmiş en iyi savaş karşıtı fildir.)
Dünyaya ilgisiz sığ deha ile dünyayı derinlemesine kavramaya çalışan üstün zekânın ayrımıdır bu.
∘∘∘

Cem Yılmaz’ı –Türk Jerry Seinfeld’i- bu ikisi arasına nereye koyabilirim diye  düşündüm.
Hiçbirine benzemiyor, ikisinin arasında bir deha…
Kubrick gibi insanı acımasızca kurcalamazsa bile gündelik hayatın saçma boşluklarını mizahın –şakanın- keskin kılıcı ile karıştırıp duruyor.
Tarantino’dan çok daha derin…
Gösterilerinin sonunda bir boşlukta hissettiğin doğrudur; ancak bu Cem Yılmaz’ın değil mizahın yarattığı bir anlam daralması –boşluğu- sonucudur.
Acımasızca tuhaflığı kahkahaya çevirir, ama öfkeyi besleyip umut vermez mizah…
∘∘∘

Tarantino, Kubrick, Yılmaz…
Her biri şöyle veya böyle birer deha, kuşku yok.
Gidecekleri yere uçarak çıkıyorlar…
Ya ortalama insan?
Çaren yoksa sürünerek tırmanmayı deniyorsun…
Ben şöyle teselli buluyorum:
“Tepelerde hem kuşa hem yılana rastlanıyor…”[1]
Deha uçar normal sürünürmüş ne gam…
Elverir ki kişiliğinde boşluk olmasın.
∘∘∘



[1] Cenap Şahabettin (ö. 1934)


20 Ekim 2017 Cuma

Başarıyla Mutluysan Başarırken Bitmişsindir




Sıra Önemlidir.
Mutlu iken başarılı olmuşsan özelsin.
Başarıyla –kazandığınız parayla- mutlu olmuşsan sıradanlık kokusundan yanına yanaşılmaz.
Tükenmişliğini bayrak gibi elinde taşırken sırıtırsın;
Sorsan yakışıklısındır…
∘∘∘

Mutlu iken insan başarısız olur mu?
Olur…
İçine mutluluk sinmişler halk dilinde meczuptur…
Çoğuna acır kalabalıklar; sanki başarısızlık (!) için yaratılmışlardır…
Para kazanma özürlüsüdürler.
∘∘∘

Para seni mutlu etmişse kazanırken bittiğindendir.
İnsanı elbette mutsuz etmez para, ama mutlu da etmez!
Beceriye dönüşmemiş ham güç sevinç depolarını boşaltacaktır ancak.
∘∘∘

Mutluluk yaşam sevinci dolmaktır.
∘∘∘

Gücün, başarı görülmesi kalabalıkların çaresizliğinin göndere çekilmiş halidir:
Toplum adaletten –fair play’den- öylesine ümidi kesmiştir ki güçlüyü başarılı sayar.
Böyle olması başarının mutlu edeceği anlamına gelmez pek tabii ki!
∘∘∘

En azından bir rahat yaşam sağlar sana para ve görevi oracıkta biter…
Ona yüklediğin her ek görev ancak seni tüketir, içindeki hazır sevinçten yer;
İnsanlık stoklarını tüketir…
Umutlarını ve mutluluğunu kemirir…
Kendinle hayallerin arasında duvardır artık…
∘∘∘

Okulların merak yerine başarı üretmek için didinmesi anlaşılır şey midir?
Daha çok yoğurt satarak para stoklamaya adanmış bir hayatın neresi özeldir ki seni mutlu etmesini bekliyorsun?
Oluyorsan, kaybettiklerin, eksilttiklerin yüzündendir…
Başarmışsın ama bitmişsindir.
∘∘∘

Ölüme karşı elinden gelen yoktur ama tükenmeye direnmeden yaşayamazsın.

∘∘∘


18 Ekim 2017 Çarşamba

Başka Bir Dünya Mümkün (2)




Dünyanın kurgusu bozuk demişsin, başka bir dünya istiyorsun…
Ama sıkça hayal kırıklığı yaşıyorsun…
Acaba yanlış mı düşünüyorsun?
Değil…
Ana yol doğru olsa bile, ciddi bir taktik hatayı –kuşkulanmadan- yapıyor olman mümkün…
∘∘∘

Ehveninden bir rahat yaşamı alacaksın, üstündeki yanlış yaşam giysilerini çıkarıp atacaksın…
Tüm yapman gereken bu!
Ama olmuyor, rahat yaşamın şaşalı olanıyla kişiliğime hava pompalamazsam ne yaparım endişesinden ruhun buz kesiyor…
Ve ilk adımda tökezliyorsun…
∘∘∘

Kendinle yarışmak yerine başkalarıyla didişiyorsun kafanda.
Her sabah bir öncekinden daha sevinçli uyanıyor muyum?
Başka ölçüler vız gelir, demen gerekirken…
Kulağın zamanın gevezeliklerine hep açık: reklamlar, arabalar, evler…
Satın alınmaya çalışılan sevinçler…
Boş bir koşuda nefes tüketerek kaybolduğunu ilerde anlayacağından habersizsin...
∘∘∘

Biliyorum dediklerin, zamanın ruhunun kulağına fısıldadıkları olabilir mi?
Zamanın oyun kurucularının sana biçtiği elbiseler…
Saman alevi gibi harlayıp yok olan sahte sevinçlerin kuyruğunda tükenen hayatlar…
Razı olman, kendi oyunundan kopmandır;
Hakiki sevinçleri unutman…
∘∘∘

Bugün ne yiyeceğim endişesi ile bugün nasıl vakit geçireceğim endişesi aynı zehirli kümenin ruhuna saplanan oklarıdır.
İlki, insanın çirkinlikten ve kötülükten arıtamadığı arzularının topluma bulaşmasının sonucudur;
Çaresizsindir…
Ama ikincisi, ruhunu yeterince beslemediğinin göstergesi;
Başka bir dünya aramanın hakkını vermemenin…
∘∘∘

Ücretli zorunlu çalışma rahat yaşatır belki, ama hep bir eksikliğin boşluğunda yalpaladığını sezersin, bir anlam veremezsin…
O boşluk senin renklerini taşıyan “başka bir dünya”nın eksikliğidir.

∘∘∘


16 Ekim 2017 Pazartesi

Başka Bir Dünya Mümkün (1)




Başka bir dünyayı imkânsız görseydin yaşayamazdın…
Kimse yaşayamazdı…
8 milyar insan, 8 milyar başka dünya özlemi içinde, kuşkun olmasın.
Dağda, kırda, ovada, şehirde, kasabada, köyde, özgür yasaklı kim varsa…
∘∘∘

Herkesin umutlu olması, başka dünyaları göreceğimiz anlamına gelmiyor tabii ki.
Ancak istatistik ara istasyondur; fikir verir, yol gösterir o kadar; kanatlanıp uçamazsın onunla.
∘∘∘

Ya “Godot”yu[1] bekler gibi –boş yere- bekliyorsak!
Fark eder mi, yaşamıyor muyuz beklerken?
Önemli olan vereceğin yanıt:
Yanlış dediğin yaşamları terk etmeyi düşünüyor musun?
Çünkü doğru yaşamı öğrenmeye böyle başlıyorsun.
Bazıları düşünür, kimileri de yaşar gider, kafaya takmaz…
∘∘∘

Meraklıysan eğer, doğru yaşama ulaşılmaz, yaklaşılır…
Yanlışından kaçarak…
Rahat dediğin yaşamı alacak, terk ettiğin yanlış hayatlardan kurtula kurtula keşfettiğin sana özel yaşam üslubunu ona giydireceksin…
∘∘∘

Arzu ettiğin rahat yaşam,  gösterişini ve iddiasını yitirdikçe yanlış hayattan kurtulma şansın artar.
En uç örnek Sinoplu Diyojen’dir (ö. m.ö. 323);
Kimse onunki gibi yalın bir yaşamda rahat etmeni beklemiyor, elbette…
∘∘∘

İkinci adım basittir: yanlış yaşamdan vazgeçeceksin…
Ama daha çetrefillidir ilkinden; derdini anlatmak zorunda olduğun kimseler azaldıkça sonuç alma imkânların artar.
Seçim kolaydır: Sana sevinç vermeyen her adımı geride bırakır, terk edersin…
∘∘∘

Başka dünya, yanlış yaşamdan kaçabildiğin kadar kaçtığın dünyadır…
Hayat deneyiminin yağunluğuna göre, geriye ya da ileriye bakınca görebilirsin.
Başka bir dünyayı istemiş misin, durduğun yerin yaşam sevinci doyurucu mu?
Ya da, arzularını masaya yatırırsın, gelecekten böyle bir beklentin var mı?
∘∘∘

Başka bir dünya mümkün ama bedelini ödersen:
Hem nasıl gidileceğini öğrenir hem de yolunda yürümeyi becerirsen…
Yanlış hayatı doğru yaşayamazsın!
∘∘∘




[1] Samuel Beckett (ö. 1989) İrlandalı romancı, “Godot’u beklerken”.



14 Ekim 2017 Cumartesi

Hayaller Ayna ve Hüzün




Her saban aynaya baktığında yaşadıklarını görürsün…
Geçmişte kalanları…
Hayallerini reddeder, ayna, boş şeylerle uğraştırma beni, gerçeklerden başkasını yansıtmam, der gibi…
Acımasızdır!
Zamanla omuz omuza…
∘∘∘

Yıllar geçtikçe aynalarla aranın limonileşmesinin nedeni budur.
Hayallerinin yanında, ne tadı ne tuzu yerindedir yaşadıklarının.
∘∘∘

Hayallerini yaşar, gerçekleri geçmişinde bırakırsın…
Geçmişin yapmıştır seni; ama sen hayallerinle yaşarsın.[1]
∘∘∘

Şimdinin motorudur hayal;
Geleceğe attığın adımın gücünü ondan alırsın…
Hayallerini varetmek için yarınına yürüdüğünü duyumsarsın, bıkmadan usanmadan geçmiş -gerçek- üretirken, kendini yaptığını hissetmezsin…
∘∘∘

Duygularına aldırmadan eserini ortaya dökmüştür ayna:
Sanılanın tersine, derdin, kaşlarını taşıyamayan, çizgilerden yorgun düşmüş yüzün değildir;
Cevap vermekten ürktüğün soruların ağırlığıdır sıkıntın…
Onca hayal boşa mıydı? Kafandan çıkıp varlık haline dönüşenler yorgunluğuna değmiş miydi?
Sabahları, yüksek tepelerin ıslak pusu gibi ruhunu aniden sarıveren hüznün kaynağı bu lanetli sorulardır…
∘∘∘

Koca bir dalga gibi seni bilmediğin mekânlara sürükleyen tuhaf gönül üzüntüsüne pek kızma.
İçten içe garip bir keyif bile duyarsın, uğraşmışsındır, felek yar olmamıştır…
Uykusuz geçirdiğin geceleri anımsarsın; boşuna değildir…
“Nereden bilebilirdin”  merhemiyle ovarsın sızlayan yerlerini:
Krizi, fırtınayı, doların katlanacağını, adamın alçak, karının o.ospu olduğunu…
∘∘∘

Anlamadığın bir rehavet çöker aşarsın krizi.
Hiçbir şey olmamış gibi sürer hayat, zamanla dost;
Bir de ne görürsün, o alçak hayallerden hâlâ gezinip duranlar var içinde, kalan yarınların için kurulmuş…
∘∘∘

Her sabah yüzünü yıkarken bu hesabı veriyorsun ya da vereceksin…
Hayır diyorsan bilinçaltından çalışıyorsun.
∘∘∘

Döngüye akıl erdirmek zor:
Hayaller bol keseden, aynalar hoyrat,  gerçekler doyurmuyor…
Fazla kurcalama, kederli bu yolculuk ancak böyle çekiliyor…
∘∘∘




[1] Oruç Aruoba (d. 1948)


13 Ekim 2017 Cuma

Zorunlu Çalışmaya Cehaletin Mahkum Eder



Bilgiye inanmazsan kadere teslim olmuşsundur.
Her halükârda kadere karşı savunmasız değil miyiz?
Öyleyiz; gerçekten elimizden bir şey gelmediği durumlarda çaresiziz…
Kader surlarında gedik açan biricik silahtan söz ediyorum: Sağlam bilgi…
Yine de boynun kıldan incedir, bilirsin, kaderin egemen bölgelerinde…
Arada bir de olsa kafa tutabilmek yeter sana…
∘∘∘

Zorunlu çalışma büyük kâbusundur, örneğin…
Bunu görünceye dek kendini kürek mahkumu gibi çalıştırırsın…
Gereksinimlerini azaltarak mahkumiyetini azaltmak yerine, sistemin gazına gelir, teknelerine sadece tüketim yelkenleri asarsın.
Günün rüzgârları şişirdikçe yelkenlerini, can sıkıntısından kurtulmak için  para harcarsın... 
Vakit geçirerek ölürsün, mutlulukla yolun kesişmeden;
Emekle sahip olacağın zevk, el ve zihin becerisi ister mutluluk çünkü;
Bunlar, para için kölelikte –zorunlu çalışmada- işe yaramaz, ama mucizelerle tanıştırır seni…
Zamanı unutur büyülenirsin!
∘∘∘

Beceriyi bulmanın yolu bilgidir;
Yetenek ve şanstan başkasına inanmayanlara anlatmak zordur, ama bu böyledir…
Yetenek bol kepçe ancak şanslı olanlara sunulur, doğa adaletsizdir…
Senin yapmak istediğin ise şanssızlığa karşın olabildiğince kuyruğu dil tutmak değil midir?
Bunun için elindeki tek silahındır bilgi…
∘∘∘

Kaçınılmaz ve doğal bir etkinlik değildir zorunlu çalışma…
Toplum istemediğin bir şeyi yapmanı istiyorsa senin için yapılmamış bir kural vardır ortalıkta...
Tembel diyecekler sana; çalışmak istemiyorsun diye, işe yaramaz, verimsiz, beceriksiz olacaksın.
Düşünceyle direneceksin; “çalışmak” isteyerek yapılandır, kaçınılmaz olan cezanın infazıdır…
∘∘∘

Hepimiz sistemin zokasını yemişiz…
Bunlar tuhaf ve aykırı geliyor…
Yanlışların dövmesi işlenmiş beynimize, kendimize dönmemiz sanki günah…
Öldürüyor zorunlu çalışma, ayakta kalmak için intihar…
Dövmeleri temizlemeden yaşama dönmek hayal!  
                                            ∘∘∘