8 Mayıs 2017 Pazartesi

Dünyanı Anladıkça Ölümden Korkmazsın




Bilimin dünyayı anlamasından söz etmiyorum.
Felsefenin büyük bölümünün dünyası da değil…
Konumuz: 
Önemsiz tek bir insanın kendi mikro kozmosunu kavramak için yola çıkması…
Küçücük hayatını…
∘∘∘

O küçücük hayatın için bu dünyadasın…
Küçük dünyanın penceresinden seçtiğin kadarıyla rahat yürüyeceğin bir patika icat etmek için kendine…
İcat etmek –keşfetmek değil-  yaratmak; dışarda bir yerlerde seni bekleyen bir yol yok!
Kendin için “neyin mümkün, neyin önemli” olduğunu belirlemenin peşindesin…
Önceliklerini arıyorsun…
∘∘∘

Kime sorsan bilir, ne mümkündür ne önemlidir onun için?
Ama çoğunluk gözünü açtığı çevreden kopya etmiştir, farkında bile olmadan…
Ömrü başkasının önceliklerini ruhuna yapıştırmakla geçer; hüznünün, acılarının kaynağıdır bu…
Arızalıdır, sahtedir, kopyadır, hakiki değildir!
∘∘∘

Toplumun “mümkünleri” ve “önemlileri”, gelenekler ve sağduyu üstünde temellenmiştir…
Hepsinin asıl unsuru sağ kalmaya dönük istatistiktir…
Ölüm korkusu asıldır…
∘∘∘

Kimse ölmek istemez; ama korkmak başka bir şeydir ölümden…
Nietzsche’ye (ö. 1900) göre insan, hayvanla üstinsan arasında gerilmiş bir ip…
Ona nazire yaparsak:
İpin ortasında “toplum” durağı var önce orada eğleniyorsun…
İpin ucundaki insan “kendi mümkünlerini”, “kendi önemlilerini” dokumuş…
Mümkünler ve önemliler onun önceliklerini belgeliyor.
∘∘∘

Önceliklerin sensin…
Artık toplumunkilerle kendininkilerden yeni bir yumak örüyorsun…
Senin mümkünlerin, senin değerlerin oluyor onlar…
Bundan böyle ölümden değil önceliklerinin yokluğundan korkuyorsun…
∘∘∘

Oluyor ki…
Sağ kalsan da ölebiliyorsun…
Dünyanı anladıkça eriyor ölüm hayatın içinde…
Yoksa dünyan öleceğini bilsen bile sallamıyorsun…
∘∘∘


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder