İçgüdülerimize ters düşer ölenlerin
yaptıklarını nirengi noktası almak…
Kalanlara alışır, sever;
yaptıkları doğru olduğundan kaldı, sanırsınız…
Rutin doğrudur, dersiniz; yaptıklarınızı
–doğruları (!)- yineleyerek yürümeyi güvenilir bulursunuz…
İnsanlığın içine düştüğü ve
çabaladıkça battığı bataklık budur…
Kurbanlık koyunlara benzeriz, iyi
günlerden geçiyorsak hayatımız hep böyle sürecek diye hisseder mutlu oluruz…
Kurban edileceğimiz aklımıza gelmez!
∘∘∘
Hayvanların ortak yönelişi
böyledir…
Köpeğinize bakın, rutinlerine
nasıl sarılır…
Yürüyüş yolu değişince huysuzlanır…
Rutinin dışı bilinmezdir;
bilinmez riskli…
∘∘∘
Peki rutinde risk yok mudur?
Elbette vardır; ama hayvan düşünemediği
için rutine razı olur…
Elindekinin en iyisidir rutin…
∘∘∘
100 bin yıl kadar önce insan türü
‘söz’e kavuşup ‘düşünce’yi derinleştirince kuşkulanmaya başlar…
18. yüzyılda bir İskoç düşünür[1]
görür olup biteni…
Alman Kant (ö. 1804) teşekkür
eder ona, “Beni dogmatik uykularımdan uyandırdın!” diye…
∘∘∘
‘Fen’de uykudan uyansak bile ‘toplum’da,
‘insanın kendi’nde hâlâ –biraz mecburen- uykudayız…
Gündelik hayatta önemli ölçüde içgüdülerimizle
yürümeyi sürdürüyoruz…
Düşünce teknolojimiz yeterince
gelişmedi; bulduklarımızı bile uygulayamıyoruz!
Gelişiyoruz diyoruz ama
içimizdeki ‘ahlak’ın çürümesini önleyemiyoruz!
Hayatın önüne başka amaçlar
geçiyor, görüyoruz ama görmezden geliyoruz!
∘∘∘
Bugün kurulan on şirketin en az
yedisi batar…
Onların hepsi işletme
fakültelerinde öğretilen para kazanma derslerine uymadıkları için mi ölmüştür?
Biraz düşününce herkes görür ki
batan on şirketin sekizi hepsini uygulamıştır…
Peki neden batmışlardır?
Mezarlıkları hesaba katmadan ne
ekonomiyi ne de toplumu kavrayabiliriz!
Düşünmeden yaparak ilerliyor, talihe
teslim oluyoruz!
Ölen beceriksiz kalan şampiyon
(!) oluyor…
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder