Akıllı (!) olmaya çalışmanın
bedeli vardır.
Her adımda daha az ‘kendin’ olursun…
Prototip –zombileşmiş- kalıplar
içinde giderek nefes alman zorlaşır…
Ardından endişeler, hayat
korkuları, ölümü kafaya takmalar…
Kendine dönmek, güvendiğin
aklının ucundan geçmez…
Görmezsin kendine işkence ettiğini!
Ömürler tükenir…
∘∘∘
Ne isen osun…
Karakterini, kaderini ve içinde
kendini bildiğin vücudunu sevmenin ötesinde bilgelik denizi biter…
“Şeytanlarımı almayın meleklerimi
de kaybederim…”[1] diyen şaire kulak verin…
Beş yaşındaki otistik kız Nadya’nın hikâyesi[2]
onu doğruluyor:
Resmin üstün yetenekleri düzeyinde
el becerisi var…
Müthiş resimler çiziyor…
Tedavi eden doktorlar, iyileşirse
büyünün bozulacağını ve yeteneğinin kaybolacağını öngörüyor.
Dedikleri çıkıyor…
Nadya iyileşiyor ve artık
çizemiyor…
Deli bir büyük sanatçıyken, normal
–aklı başında- sıradan biri oluyor…
Hikâyeyi anlatan editör Nadya’nın
iyileştirilmemesi gerektiğini savunuyor…
∘∘∘
Büyük yazar Dostoyevski (ö. 1881)
annesine işkence eden sarhoş babasından nefret etti onu hep öldürmek istedi…
Saralı olmasının nedeninin de
baba nefreti olduğu söylenir…
Ayrıca kumarbazdı…
Bunlar olmasa belki de büyük bir
romancı olamazdı…
∘∘∘
Tuhaf…
Doğru bilgi için yanlışları atmak
lazım…
Doğru insan için eksiklere, bozukluklara
kafayı takmak bir yana onları kabullenip seveceksin…
Ayarlarındaki bozukluklarınla ve
iyi taraflarınla bir bütünsün…
Örneğin öfkeni yok edersen
yaratıcılığına ve yaşam enerjine veda edebilirsin…
∘∘∘
Zaten hiçbir arızanı
düzeltemezsin…
Zaman kaybedersin…
İyisi mi kendini parça parça öldürmeyi
bırakıp mucizeler aramak...
∘∘∘
[1] Rilke (ö. 1926) Büyük
Alman şairi.
[2] Susan Sontag (ö. 2004),
Bilincin Kapısını Aralamak, Söyleşi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder