23 Ocak 2019 Çarşamba

Gezinti (2)





Kahvehanede bir ben varım, bir de öbür köşede yaşlıca bir hanım. Torbasından çıkardığı kurabiyeleri yiyor. Kaçıncı çayını içti sayamadım. Gördüm, güleç yüzlü garsona da ikram etti kurabiyelerinden. Yüzünden gülücük eksik olmayan – öyle her an düşecekmiş gibi zoraki gülümseme sanmayın- çaycı iki tane aldı; sıcak, kucaklayıcı bir “sağol” bıraktı, yürüdü…
Hep güler bu genç, patronu asık suratlının biri. Çay dağıtır, tatlı sözler eşliğinde,  zarafetle bırakır masaya. Ne zaman gelsem böyledir.
Canı sıkılmaz mı, işleri ters gitmez mi, evliyse karısıyla hiç mi kavga etmez… Hep merak etmişimdir. Sormak istemişimdir, soramamışımdır… Neden acaba? Gülmesi kesilir diye mi korkuyorum?
∘∘∘

Bak gene geldi, çay vermiş çevre dükkânlara. Yanımdan geçerken, hafifçe eğildi, gülerek, “ağabey, taze çayım var veriyim mi? Tam ağzına layık…”
“Ver,” dedim,” ver ama bir şartım var…” Durdu dik dik baktı, “ne ola ki?” sorusunu okudum gözlerinden.
“Bir çay da kendine al, birlikte içelim çaylarımızı!”
“Peki ağabey, geldim…”
∘∘∘

Çaylarımız geldi. Yanlarında birer kurabiye. Çekti sandalyeyi yanıma oturdu.

Sordum.
“Kurabiyeler köşede oturan hanımdan değil mi?”
Birden yüzüme baktı: “Nasıl da yakaladın? Ağabey senden korkulur vallahi?”
Düzgün tane tane konuşuyordu. Okula gittiği kesindi. Kurabiye eşliğinde çaylarımızdan birer yudum aldık.
Adımı söyledim, onunkini sordum.
“Mehmet.” dedi.
“Bak” dedim,” Mehmet “buraya sayısız kez geldim, her gelişimde gördüğüm değişmiyor. İnsanlara gülerek, güzel sözler ederek, hatır sorarak çay dağıtıyorsun. Anlat bakalım nasıl bu kadar güler yüzle bakabiliyorsun bu bildiğimiz dünyaya.
Durdu, çayını masaya bıraktı, bir süre önüne baktı. Usulca başını bana döndürdü.
“Ne olsun be ağabey, gülmesek ne olur ki?”
Sandalyesini yavaşça geri çekti.
“Belli ki iyi bir insansın sen Mehmet. Başka türlü böyle olamazsın. Sen burada çalışmasan belki de ben başka kahveye giderim, ne biliyim…”
“İyi insan olmak güzel tabii, ama talihin güzel olacak ağabey, talihin…”
Gülmeye alışık yüzüne gerginlik yakışmadı. Başka insan olmuştu Mehmet. Ben de üzüldüm. Durduk yerde adamın keyfini kaçırmıştım.
“Mehmet canını sıktıysam, boş ver; benimkisi yalnızca merak, olmasa da olur…”
“Benim ikiz çocuğum var, ağabey; hanımla ben onları hastaneye taşımakla vazifeliyiz. Haftada iki gün.”
“Nesi var çocukların?”
“İkisi de, ne diyorlar, otistikmiş. Biz hanımla ne zaman doktorun ağzından güzel bir söz duysak mutlu oluyoruz. Ne yapalım. Böyleyse böyle.”
“Kusura bakma canını sıktım Mehmet.”
“Yok ağabey, kusur mu olurmuş?” Fırladı kalktı, “hemen birer çay kapayım, çayın demi geçmesin. Bu çaylar benden, para verirsen gücenirim.”
Yüzünü yine bildik gülümseme taramıştı.
Rahatladım.

∘∘∘


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder