Aslında yaşam vahşi ve utanmaz
bir pragmatizmdir.
Kör ve acımasız bir duygu, ille
de yaşamaya zorlar.
Niçin yaşadığımızı anlamasak da…
Elimizdeki zamanı ne yapacağımızı bilemesek de…
Güzel gelir yaşamak…
∘∘∘
Duygularımızla korkar…
Aklımızla utanırız.
Ahlak aklımızın çocuğudur…
Korkularımız, endişelerimiz,
kaygılarımız ağır bastığı için çocuğumuzu hep ateşe atarız.
İnsan türüne yön veren pusula,
vahşi ve utanmaz pragmatizm –yararcılık-, bu yönü gösterir!
∘∘∘
Sağ kalmaya ayarlı güdümlü füze evrim
böyle istemiştir.
Korkularımızı, hangi tehlikeye
karşı nasıl bir refleksle çırpınacağımızı otomatik pilot gibi yerleştirmiştir
içimize.
Gözünü kapar yaşamak ister ruh.
∘∘∘
Bu yazdıklarımı aklımızla
görürüz.
Dostoyevski (ö. 1881), kırk
yaşından sonra yaşamak ayıptır, der.
Mutlaka olmuştur yaşamaktan
utandığınız anlar.
Sığınmacıları seyretmişsinizdir
televizyonda…
Kan gölüne çevrilen ülkelerin
dramını, katledilen doğayı, yok edilen canlı türlerini, daraltılan, bitirilen
hayatları…
Para kazanmak doğaya biraz
aykırı ama ne yapalım oyunun kuralı böyle, diyen CEO’ları…
Toz tutma aygıtlarının hiçbir
zaman yeterli olmadığını bile bile, hayatların bittiğini göre göre yapılan kömür santrallerini…
Utanmışsınızdır!
∘∘∘
Ama duygularımızla korkar,
aklımızla utanırız…
Korkularınız hep baskın durur,
aklınızı iğdiş eder.
Her duruma uygun yeni mantıklar
bularak utancınızı arka plana atıp unutursunuz.
Tehlikeleri görmezden gelir,
uçuruma yürüdüğünüzü bile bile güler oynarsınız.
Çünkü ‘kurbanlık koyunlar
mantığı'nı –tümevarım- uyguluyorsunuzdur:
Bugün iyi ise yarın da iyi
olacaktır diye uyutursunuz kendinizi!
∘∘∘
İyi ki yalnız yürüyenler var.
Dünyanın çarpık mantığıyla bilek güreşi yapan.
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder