Tüketerek mutlu olmayı ummak, çok
yiyerek hayata daha kuvvetli sarılmayı beklemeye benziyor…
Yedikçe kopuyorsunuz!
∘∘∘
Apaçık değil mi?
Niçin düşüyoruz göz önündeki bu
tuzağa?
Mesele can sıkıntısıyla baş
etmede düğümleniyor!
∘∘∘
Bakmayın sürekli yaşamak
istediğimize…
Tanrı, sınamak için ölümsüzlüğü verse
elimize, neresinden tutacağımızı bilemeyiz.
Onca vakti can sıkıntısında
debelenerek nasıl geçireceğiz?
∘∘∘
17. yüzyılda Spinoza (ö. 1677)
yazmış:
Yaptıklarınızın sonunda yaşama arzunuz
katlanıyor mu, yoksa yorgun bir kaplumbağa gibi kafasını içeri mi çekiyor?
Yaşam doyumsuz bir şölen
sofrasına dönüyorsa doğru yoldasınız…
Değilse çekin kuyruğunu gitsin!
∘∘∘
Kolay bir formülü var, diyor ünlü Hollandalı filozof: sorularınıza uygun cevaplar bulduğunuzu gördükçe yaşam elinizden
bırakmak istemediğiniz oyuncağa dönüşür…
Yaşamayı seversiniz…
Ona göre hayat, mutlu olmak
isteyenler için basit bir ‘sorup-cevap’ oyunudur…
Cevaplarınızın işe yaradığını
gördükçe içiniz açılır, iyi ki yaşıyorum dersiniz…
∘∘∘
Bu, sokağın para kazanma oyunu
olan piyasaya terstir…
Düşünce yasaktır piyasada…
Çünkü zordur ve baştan
çıkarıcıdır…
Daha kolayı ve sağlam olanı iyi
ilişkiler (!) kurmak, çıkarlarını göz alıcı bir iletişimle bayraklaştırmaktır…
∘∘∘
K.R.Popper’in (ö. 1994) liberalizmi,
Kant’ın (ö. 1804) bilgi kuramı üstünde yükselir…
Kant, insanın, hissedilen dünyanın,
kısaca hayatın bilgisini hesaba kitaba vuramadığı için görmezden gelmiştir…
Kant’ta yaşam, bilinebilir dediği
dünyanın içinde sığışmıştır, öksüzdür...
Piyasanın da umurunda değildir
hayat!
Öncelik her zaman paranındır!
∘∘∘
Kant, Spinoza’yı okusaydı ve
ciddiye alsaydı, insan türü kendini yok etme yarışında bu hızla fütursuzca koşamazdı…
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder