Herkes kabullenmiştir; kimse eleştirmez, tartışmaz…
Seviyorsan evlen…
Hava almadan yaşayamazsınız, sözü
gibi bir şey; apaçık ortada…
“Ben nefessiz yaşadım, hem de şu
kadar saat!” diye karşı duracak haliniz var mı?
“Sevsen de evlenme!” diyebilir
misiniz, derseniz dinleyen olur mu?
∘∘∘
Oysa sevmek ve evlenmek
durağından doğrudan mutluluğa giden otobüs bulamazsınız…
Elbette bu, severek evlenirseniz
mutlu olamazsınız demek değildir!
İlle de –nasıl tanımlarsanız
tanımlayın- mutluluk istiyorsanız,
kendinize bakın ve şans dileyin demektir!
Mutluluğunuzun, sevdiğinize veya dışınızda
başka bir şeye bağlılığı, ateşin suya bağımlılığı gibidir…
Yakarken işe yaramaz söndürürken
çarpar…
∘∘∘
Beyaz atlı prensleriyle mutluluğa
açılma derdindeki genç kızlar…
Ayakkabısının tekiyle külkedisini
arayan delikanlılar…
Düşlerinden yalnızca hayal kırıklığı
için ayrılan büyük kalabalıkların gövdesini oluşturur…
Mutluluk dediğiniz kendinizden
geçip zamanı unutacak bir şeyler yapıyor olmak ise, zihinseldir; kafanızda
besleyip büyüttüğünüz soruların çekiciliği ile başabaş gider…
Kafadar bir sevgiliniz varsa size
destek olur başka; ancak sizi mutlu eden yaptığınız iştir, sevgiliniz değil…
∘∘∘
Yıllarca önceydi, İsviçreli bir
mühendisle yemek yiyoruz, İstanbul’da Boğaz’da…
Üç kez evlenip boşanmış deneyimli
aklı başında bir makine mühendisi…
Pencereye yakınız, gelip geçen
arabaları görüyoruz. Bir, iki, üç… gelin arabalarının ardı arkası kesilmiyor…
Bizim mühendisi başını sağa sola
sallayıp gülümserken yakaladım. Sordum.
“Hiç canım, önemli bir şey değil,”
dedi “evliliklerin sonunu göre göre insanlar ısrarla evlenmeyi sürdürüyor…
Sorun evlilikte değil kurduğumuz gerçek dışı düşlerde… Bu hayallerle düş kırıklığından
başka ineceğimiz durak var mı?” diye cevapladı.
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder