Ne değişik bir renk, ne derinden esen
bir rüzgâr, ezber kalıplar içinde sıkışan ruhlar…
Eğitimleri yerinde…
Dil biliyorlar…
∘∘∘
İçinizden bir ses bunlardan uzak
durmanızı söylüyor; ama kolay kolay anlatamıyorsunuz kimseye…
En yakınınız, “Neden onlarla
görüşmek istemiyorsun?” diye sorsa, kem küm ediyorsunuz…
Doyurucu olamıyorsunuz!
İkna edemiyorsunuz!
Gündelik hayatın ince düşünceye,
uzun konuşmaya vakti yok.
Hepinizin işi var…
∘∘∘
Bir akşam yatakta uyku öncesi
şiir kitaplarınız arasında geziniyorsunuz…
Bir o çınarın altında, bir bu
köknarın dibinde, bir yaşlı meşenin gölgesinde uzanmak gibi…
Şiir uyku öncesi günün ruhunuza
akıttığı zehri temizliyor…
∘∘∘
O da ne!
Uzak durman gereken sıradanlık
işte bu!
600 yıl önce yazılmış…
Birkaç mısrada serilmiş yatıyor:
“Ağlayıp inleyen gönlümün ahındaki duman, bu ham ve donmuş kişileri yaktı, yandırdı.
Deli gönlümün sırrına mahrem olacak ne halktan kimse var, ne
ileri gelenlerden!
Yalnız gönül avutan sevgiliyle hatırım hoş.”[1]
∘∘∘
Artık biliyorsun…
Gönlünün ahının yaktığı ham ve donmuş adamlardan, kadınlardan uzak duruyorsun!
Deli gönlünün sırrı böyle
istiyor!
Ona uyuyorsun!
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder