30 Haziran 2016 Perşembe

Para İnsanı da Toplumu da Çürütüyor





Parasız da bir şey olmuyor…

Bu girdap içinde arıyorsunuz ‘doğru hayatı’…

Sorsalar, iş arıyorsunuz…
∘∘∘


Para kazanma hırsı üstünde temellenen toplum mal üretirken iyi…

Sistem bir yere kadar çalışıyor, ama ne pahasına olduğunu sorgulamayacaksın…

Ne bedel ödediğini düşünmeyeceksin…

Kimin hizmetine veriyor insanı bilmeyeceksin…
∘∘∘


İçimizdeki kötücül damarı pohpohluyor.

Serbest piyasa denen sokakta bu damar önde yürüyor…

Parçalayıcı insan avantajlı, sokağın getir-götür işlerinde…

Sokak dünyaya dönüşüyor…

Sen içinde kalıyorsun…
∘∘∘


Bunları görüyorsun, görmeye vakit bulamazsan hissediyorsun…

Sana uyuyorsa getir-götür insanı oluyorsun…

Kafanı takmıyorsun…

Gündelik hayat eskisi gibi dönsün istiyorsun…

Artık muhafazakârım diyorsun…
∘∘∘


Sana uymuyorsa…

İşte o vakit bir pozisyon almak durumunda kalıyorsun…

Para nerede duracak, sen nerede duracaksın?

Yaşam parayla nasıl yüzleşecek?

Seni ve toplumu çürüttüğünü sezdiğin, ama onsuz da yapamadığın ‘para’yla…
∘∘∘


Tarih nasıl olsa bu çelişkileri çözer diye entelektüel huzur arayabilirsin…

Aynı çıkmazdan kaç nesil geçmiştir, kaçı daha geçecektir…

Kimse bilmiyor!

Yeteneğimiz ve rahat ettiğimiz yaşam tarzı ne olursa olsun yolumuz mutlaka aynı sapağa çıkıyor…

Bu sapakta seçeceğimiz yol hayatımızı belirliyor…

Parayı kafanızda nereye oturtacağınızı söylüyor…

“Doğru hayat” nedir sorusunun yanıtıyla burada tanışıyorsunuz…
∘∘∘


İsteseniz de istemeseniz de sapaktan boş geçmek yok…

Fark etmeseniz bile karar alırsınız…

İyisi mi, bilinçli olmak hayırlıdır:

“Paranın beni çürütmesine ne kadar izin vereceğim?”

“Ne yapayım?” demeyin, çoğu elinizdedir!

∘∘∘


26 Haziran 2016 Pazar

Öldüren Klişeler (2)




“Bizde her şey var ama değerlendirmesini bilmiyoruz…”

Aristotales’e (ö. mö 323) atfedilen “doğru zamanda doğru yerde doğru şeyi yaparsan başarılı olursun…” sözü gibi bir şey…

Başarılı olursan başarılısındır…

Değerlendirmesini öğrenirsen her şey işine yarar…

“Nasıl?” diye kimse sormuyor anlaşılan…
∘∘∘


“Her şey daha güzel olacak merak etmeyin!”

∘∘∘


“Yüksek sanat yapacağız, ama halkla birlikte…”

∘∘∘


“Hayat diyalektik bir nehir gibi akıyor… Biz görmesek de o yine akıyor…”

∘∘∘


“Halkımız her şeyi biliyor, iyiyi istiyor, artık öğrendi… Geri dönüş yok… Nereye kadar ama?”


∘∘∘


“İnsanlarımız çok asabi, bağırıyorlar kavga ediyorlar… Niçin? Çünkü ruhları sanatla işlenmemiş. Opera yok, tiyatro yok… O da gidiyor adam öldürüyor…”

∘∘∘


“Her şeyin bir amacı olacak… Diyalektik olarak analiz edeceksin…”


∘∘∘


“Bizim çocuk çok zeki ama yaramaz ders çalışmıyor… O yüzden okuldan atıldı…”

Çocuk sevgisi…
∘∘∘


“Lider iyi ama çevresi kötü…”

Lider sevgisi…
∘∘∘


“Hayvanları çok seviyorum, ama  bunca insan sıkıntı çekerken onlara para ayırmak…  Anlamıyorum…”

Hayvan sevgisi…
∘∘∘


“Herkes görevini yapsa ülke güllük gülistanlık olur…”

Ne yazık ki seninle benden başkası yapmıyor!

∘∘∘



Brexit Doğru Soruya Yanlış Cevaptır





Doru soru şudur:

Avrupa’da sosyal devlet neden can çekişiyor?

Yanlış cevap da şudur:

Ulus devlet yok olmaya başladığı için!

Kendimize dönelim eski cennetimize kavuşacağız!
∘∘∘


Aynı soruya başka bir yanlış yanıtı daha hatırlatayım:

11 yıl iktidarda kalan İngiliz Başbakanı Margaret Thacher (ö. 2013)…

Birleşik Kırallık’ta en uzun süre başbakanlık yapan kişi…

1979'dan 1990'a dek...

Ne diyordu?

1980’lerde teklemeye başlayan serbest piyasanın önündeki engelleri temizlemek gerek!

Kârın önü açılmalı, her şey özelleşmeli, çalışanlar daha çok çalışmalı daha az para almalı…
∘∘∘


Acı gerçeği bir an önce kabul etmeyen art arda yanlış sokaklara dalacaktır…

Serbest piyasa hasta, artık sosyal devleti taşıyamıyor!

İnsan bencil, kötücül duyguları bir adım önde…

Ben kurtarayım sonrakiler düşünsün, diyor…

Sen Brexit bayrağını aç….

Oluşmasına gönülden katkı yaptığın sığınmacılardan paçayı kurtar!

Mutlu mesut huzurla yaşa!
∘∘∘


İnsan aynı zamanda yaratıcı da…

Doğru soruya tutarlı, gerçekçi, mucizevi çözümler bulabiliyor…

Bunun önündeki büyük engel Brexit gibi kolaycı, göz boyayıcı sahte cennet umutları…
∘∘∘



25 Haziran 2016 Cumartesi

Sevgili .....




Türkçenin hiçbir çeşidinde görmediğiniz bir ‘sözcük’, ekran Türkçesine, reçele üşüşmüş arılar gibi dadanmış durumda:

Sevgili...

Arılar, bahçedeki yaz kahvaltılarının istenmeyen misafiridir, ama anlarsınız ayakta kalma peşindedirler…

Kokuya gelmişlerdir…

Sevgili’ye gelince…

Öylesine zoraki bir incelik sözcüğü ki, her duyduğumda varsıl, cahil ve görgüsüz biri, asilzade rolü oynuyormuş gibi geliyor bana…

Kibarlık budalalığı diye düşünmekten alamıyorum kendimi…
∘∘∘


Ahmet televizyon programını açıyor:

Sevgili seyirciler size sevgili konuklarımı tanıtmak istiyorum…

Sevgili Ali, sevgili Veli, Sevgili Murat…

Sevgili Ali ile başlamak istiyorum.

Sevgili Ali bizim sevgili Cevdet’i tanıyorsun… Geçen gün onunla sevgili Bahattin bana geldiler…” diye başlayan bir soru ile giriş yapıyor…

Bu arada trafikte takılmış Aziz katılıyor, moderatör onu da tanıtıyor:

Sevgili seyirciler size sevgili Aziz’i sunmak istiyorum…

Sonra dönüp Aziz’e diğer konukları tanıştırıyor:

Sevgili Aziz, diğer konuklarımız Sevgili Ali, sevgili Veli ve sevgili Murat…
∘∘∘


Yukarıdaki açılışta 15 adet sevgili kelimesi var, dinlerken sevgili bunalımına giriyorsunuz…

Tümünü atsanız ve kişileri yalnızca adlarıyla sunsanız daha doğal, daha basit, daha zarif bir Türkçe duymaz mıyız?

Onlar senin yavuklun değil, yârin değil, sevgilin değil; dostunsa bile bunu her seferinde takılmış plak gibi tekrarlamak zorunda değilsin…

∘∘∘



24 Haziran 2016 Cuma

Öldüren Klişeler





“Eleştirirken iyi niyetli olmak lazım yoksa çok zarar verirsiniz!”

İstediğinizi kötü niyetli diye yaftalayın, kimse aksini söyleyemez…
∘∘∘


“Herkesle iyi geçin yoksa yalnız kalırsın!”

Hayatın doğrusu eğrisi olmaz!

Gemisini yüzdüreni yüzdüremeyeni olur…

Budalalığı –akıllı olmayı- bırak, uyanık ol!
∘∘∘


“Sabret, sıkıntılarının çoğunun ilacı zamandır…”

Sabırsız davranıp kendi başına çözümler aramaya kalkmayın…

Ortalama aklın geleneklerini size zaten sunuyor yaşam, işgüzarlık yapıp icat çıkarmayın!
∘∘∘


“Bir dil bir insan, iki dil iki insan……”

Dil öğren gerisine karışma, ne yapacağının kıymeti harbiyesi yok!

Düşünmek ana dilinle oluyormuş, bunlara kanma, düşünüp de ne yapacaksın?

Düşündüğü için rahata eren birini gördün mü hiç?
∘∘∘


“Motive ol!

İletişim kur!

Yap!”

İyiyi, doğruyu, güzeli aramak gibi çocukluklara sapma…
∘∘∘


“Bir şekilde yırtamazsan, normal çalışmayla kefeni yırtamazsın!”

Önce parayı vuracaksın sonra nasıl yaşayacağını düşünmeye sıra gelecek…

Parasızken düşünmek kurşunsuz tüfeği ateşlemeye çalışmak gibidir:

Düşün, düşün b.ktur işin…
∘∘∘


“Kitaplardan okuyarak öğrenmek gibi bir lüksümüz yok bizim…” demişti şirketin sahibi Alman.

Kendimizi tanıtıyorduk ve neyi nasıl yapacağımızı anlattığımız kitabımızı sunmuştuk bizi davet eden şirkete…

Kitap yazdığımızı görünce, okumadan bizden vazgeçtiler…

“Okuyarak, düşünerek, öğrenerek iş yapılan yer değildir gündelik hayat, ticaret…”

Gözünü karartıp kolları sıvayacaksın!

Ayakta kalırsan yaptıklarını sürdürürsün…

Rus ruleti oynamak gibi bir şey…

Ölmez yaralanırsan kurtulmak için her şeyi göze alırsın…

Sokakta kendini aşmanın yöntemi budur!

∘∘∘

21 Haziran 2016 Salı

İnsanlar Çekirge Sürüsü Gibi Davranabilir mi





Evet…

Bunu içlerine de sindirebilirler…

Bu işin kötü yanı…

İyi tarafı şu:

Kendi türünün oluşturduğu çekirge sürülerinin, Dünya’yı talan edip kurutup çölleştirmesinin önüne geçebilecek yaratıcılığa sahip olan da insan…
∘∘∘


Önemli olan iyinin mi, kötünün mü ağır basacağı, belirleyici olacağıdır…

Doğa ve biyoloji ümit vermiyor…

Türler bir zaman sonra yok oluyor…

İnsan türü de yok olacak mı?

Bilinmiyor!
∘∘∘


İnsan, çekirge sürüsünün içinde rahat olması alması gerektiğine kendini ikna eder…

İçindeki ayakta kalma güdüsü kötülükleri perdeler arka plana atar…

Acımasızdır…

Erdemsizlik üretir…
∘∘∘


Düşünce ve -onun önünü açan- dil hem kötülüklerin hem de erdemin kullandığı müthiş silahtır…

Hangi taraf etkin kullanırsa o ağır basar…

Yatkın olmanın yanında bir de uzun ve yoğun hazırlık dönemi ister düşünce

Bu nedenle sevenleri çok değildir…

Yine de elimizde erdem, ahlak ve etik diyebileceğimiz ne varsa ortaya çıkaran odur…
∘∘∘


Daha çok enerji istiyoruz…

Gezegenimizdeki İklimi, doğayı, hayatı bitiriyoruz…

Çekirge sürüsüne dönüşmüş durumdayız…

Can çekişen hayatı’ normal bir gelişme gibi görmezden geliyoruz…
∘∘∘


Enerji istemiyoruz, büyüme istemiyoruz, diye yollara dökülmenin zamanı belki de çoktan geçti…

Tükettiğiniz her litre benzin, yaktığınız her kilo kömür, yediğiniz her porsiyon bonfile, biftek, yarın çocuklarınızın, torunlarınızın boğazını sıkıp nefesini kesecek, biliyorsunuz…

Ama düşünmek istemiyorsunuz…

Ufak bir umut, dedikleri doğru değilse boşuna keyfimden olmayım, diye…

Nasıl olsa biz görmeyeceğiz, boş verin çocuklarımız düşünsün!

Hesap bu! 

Söylemeye cesaret edemediğimiz…

∘∘∘


20 Haziran 2016 Pazartesi

Endüstriyel Gaz Verme ve Lafazanlık





Motivasyon ve iletişim…

Motivasyon: Gaz verme, havaya sokma, heyecan pompalama…

İyi hoş ama  ya altında akıl yoksa…

Havası kaçmış oto lastiği gibi yola kapaklanmaktan kurtulamazsınız…

Milli takımımızın Avrupa Şampiyonasındaki hali pür melali –hüzünlü acıklı durumu- budur…
∘∘∘


İletişim: İstediğini iyi anlatma, amacına uygun şeyler söyleme…

Amacın neyse o belirliyor yönünü…

Çıkarın için çalışıyorsan menfaatin pusulandır…

Amacın para ise sözlerinin ambalajı uygun olmalıdır…

Şirketin veya makamın için yatıp kalkıyorsan kelimeleri bilerek seçmelisin…

Söylemin lafazanlıktır…
∘∘∘


Dil düşünceyi seslendirmek için evrilmiştir…

İletişim ikincildir; asıl amaç düşüncedir…

Düşüncenin doğruyu, iyiyi ve güzeli aradığını kabul edersiniz…

Gündelik hayatın farklı seyretmesi verim düşüklüğündendir…

Asıl olan doğrudur…
∘∘∘


Hangi kurum endüstriyel ise motivasyonu ‘gaz verme’, iletişimi ‘lafazanlık’ olma riski taşır…

Endüstri, burjuvayı yarattı; burjuva motivasyonu ‘gaz verme’, iletişimi ‘lafazanlık’ biçimine soktu…

Amacınız ‘yaşam’ değilse, motivasyonunuz ‘gaz verme’, iletişiminiz ‘lafazanlık’tır…

Doğruyu ve güzeli aramak ikincildir…
∘∘∘


Milli Takımımız da endüstriyel futbolun bir üyesi…

Direktörü dünyanın en çok maaş alanları arasında…

Motivasyonunun gaz verme, iletişiminin boş laf olması anlaşılabilir…

Anlaşılmaz olan ‘gaz verme’ ve ‘lafazanlığı’ hâlâ yeterli görmemiz, kafamız duvara çarpsa bile gözümüzü açmamamız!

∘∘∘


19 Haziran 2016 Pazar

Sevdiğini Bul Evlen Mutlu Ol




Herkes kabullenmiştir; kimse eleştirmez, tartışmaz…

Seviyorsan evlen…

Hava almadan yaşayamazsınız, sözü gibi bir şey; apaçık ortada…

“Ben nefessiz yaşadım, hem de şu kadar saat!” diye karşı duracak haliniz var mı?

“Sevsen de evlenme!” diyebilir misiniz, derseniz dinleyen olur mu?
∘∘∘


Oysa sevmek ve evlenmek durağından doğrudan mutluluğa giden otobüs bulamazsınız…

Elbette bu, severek evlenirseniz mutlu olamazsınız demek değildir!

İlle de –nasıl tanımlarsanız tanımlayın-  mutluluk istiyorsanız, kendinize bakın ve şans dileyin demektir!

Mutluluğunuzun, sevdiğinize veya dışınızda başka bir şeye bağlılığı, ateşin suya  bağımlılığı gibidir…

Yakarken işe yaramaz söndürürken çarpar…
∘∘∘


Beyaz atlı prensleriyle mutluluğa açılma derdindeki genç kızlar…

Ayakkabısının tekiyle külkedisini arayan delikanlılar…

Düşlerinden yalnızca hayal kırıklığı için ayrılan büyük kalabalıkların gövdesini oluşturur…

Mutluluk dediğiniz kendinizden geçip zamanı unutacak bir şeyler yapıyor olmak ise, zihinseldir; kafanızda besleyip büyüttüğünüz soruların çekiciliği ile başabaş gider…

Kafadar bir sevgiliniz varsa size destek olur başka; ancak sizi mutlu eden yaptığınız iştir, sevgiliniz değil…
∘∘∘


Yıllarca önceydi, İsviçreli bir mühendisle yemek yiyoruz, İstanbul’da Boğaz’da…

Üç kez evlenip boşanmış deneyimli aklı başında bir makine mühendisi…

Pencereye yakınız, gelip geçen arabaları görüyoruz. Bir, iki, üç… gelin arabalarının ardı arkası kesilmiyor…

Bizim mühendisi başını sağa sola sallayıp gülümserken yakaladım. Sordum.

“Hiç canım, önemli bir şey değil,” dedi “evliliklerin sonunu göre göre insanlar ısrarla evlenmeyi sürdürüyor… Sorun evlilikte değil kurduğumuz gerçek dışı düşlerde… Bu hayallerle düş kırıklığından başka ineceğimiz durak var mı?” diye cevapladı.

∘∘∘


18 Haziran 2016 Cumartesi

Boşaldıysan Dolmak İçindir Haz




Boşalmadıysan, ne baş döndüren tınısını duyarsın, ne göz alan parıltılarını görürsün ne de ruhunu ayağa kaldıran sözlerini duyumsarsın zevkin…

Sürekli şarja takılmış kalmış hiç kullanılmayan cep telefonlarına dönersin…

Bazı dedelerde ve ninelerde vardır, öylesine alınmıştır; hep doludur telefon, neredeyse hiç kullanılmaz…

Şarj edilse de olur, edilmese de…
∘∘∘


Başınızı yastığa koyduğunuzda, insanlardan sıkılıp kendinize döndüğünüzde, cevabını ararken zevk aldığınız sorular kafanızda keyifle sizi beklemiyorsa boşalmaya yabancısınızdır…

Boşalmak seks yapmaya benzer benzemesine, ancak hep zamanındadır, erkeni geçi yoktur; hazza acıktırır sizi, zevki hak edersiniz…

Bütün güzellikler, tüm sanatlar sizin için yapılıyor gibi gelir…

Yaşamın anlamını sorgulamazsınız…

Güzellikler sanki içinizdeki özgürlüğün kristalize olmuş halidir…
∘∘∘


Boşalmak keyifle yanıtlamaya çalıştığınız kendi sorularınıza verdiğiniz cevaplarınızın hoşunuza gitmesidir…

Başkalarının ne dediği sanılanın aksine pek önemli değildir!

Siz hazzı hak edin yeter; zevk kaynaklarınızın kalitesinin de sayısının da nasıl çoğaldığını tatlı bir şaşkınlıkla deneyimlersiniz.
∘∘∘


Boşalmadıysanız keyfiniz topluca goygoy yapmanın çıtasını aşmaz.

Zevk almaz vakit geçirirsiniz…

Eğlence deyince aklınıza bu gelir…

Tadı tuzu, sekste erken boşalanların karşı tarafa verdiği doyumu aşmaz…

Daha iyisini bilmezseniz, ne bulursanız razı olursunuz…
∘∘∘


Zevki ateşleyen sorularınız sizi sahneye çıkarır, oyuncu olursunuz…

Hep seyirciyseniz içinizdeki boşluk boşalamamanın sıkıntısıdır…

Ya aynı yastığa baş koyduğunuz sorularınızdan beslenirsiniz…

Ya da gündelik hayatın ayağınıza batan taşlarına öfkeden…

∘∘∘