Yalnızlığıyla
tanışmayan, doğrular ayağına dolansa bakmadan atlayıp geçer.
∘∘∘
Önce
dünya ile ardından karşı cinsle, onun ardından da –o da aklını başına
toplayabilirsen- yalnızlığınla tanışırsın.
Kader
–değiştiremediklerin- sosu dökülmüş tuhaf kurgulu bir yemeğin başındasın…
Yiyeceksin…
Akıl
erdiremediğin hüznün fokurdadığı yerdir bu sofra.
Ne
sofrayı ne yemekleri görürsün yalnızlığınla tanışmadıkça…
∘∘∘
Yalnızlığın
kendindir…
Ne
başarıyı, ne parayı, ne sevgiyi ne de sevgiliyi koyabilirsin onun yerine.
Aşk vardır;
ama yalnızlığıyla kucaklaşmayı bilirsen…
∘∘∘
Cennetten
kovulan insana Tanrı’nın lanetidir, on beşinde cinsellik çekimine düşmek.
Dünyayı
ve yalnızlığımı bilmeden cinselliğin gölgesinde avunmaya kalkarım.
Yıllar,
yıllar sonra bir yudum yalnızlıkla tanışabilirsem içimdeki boşluğun acısını
duyarım.
∘∘∘
Yalnızlık,
beynimdeki 100 trilyon sinir bağından seçtiklerimle kendi başıma dans etmemdir.
Yalnızca
benim bildiğim sınamalara vurmamdır kendimi…
Sevgiliyle
dans ancak bu sınamaların ardından anlamlıdır.
∘∘∘
Kendisiyle
halleşmeyen –yalnızlığıyla tanışmayan- başkalarıyla sosyalleşebilir mi?
∘∘∘
Spor
ve sanat hayatın hızlı çekimidir.
Yalnızlığıyla
baş etmek derdindeki insanların bilinmez yeni dünyalardaki serüvenlerini
anlatırlar.
Ya
içlerinde oynar ya oynayanları seyredersin.
Niçin
keyiflidir oynamak veya seyretmek?
Yaşamın
değişmez tek kuralının içinde mayalandığını duyumsarsın:
Beynindeki
sargılardan beğendiklerini mancınık yapar, onunla fırlatacak mermi yaratırsın…
Mesele
“savrulmadan savurmaktır” mermileri…
İsabet
ettirirsen mutlu; savrulursan gülünç olursun…
∘∘∘
Hayatın
bundan öte sınaması bulunmaz.
∘∘∘
Mancınık
yalnızlığındır.
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder